Yiğidi Öldür Terapi Deme!
"Psikolojik danışma merkezine giden kadınların fazlalığı dikkat çekiyor. Erkekler neden terapiden kaçıyor? Muhafazakâr erkeklerin terapiye direnmesinin altında hangi nedenler yatıyor?
Danışma merkezlerine giden kişilerin yarıdan fazlasının kadınlar olduğunu biliyor muydunuz? Peki, oranın bu kadar yüksek olmasının nedeni sizce nedir? Kadınlar mı daha sorunlu, yoksa erkekler sağlıklı oldukları için mi terapiye ihtiyaç duymuyor? Kadınlar psikolojik yardım almaya açık iken, erkekler neden terapiden adeta kaçıyor? Muhafazakar erkekler terapi konusunda acaba daha mı temkinli? Eğitim, terapiye bakış açısını değiştirebilir mi?
Bu sorulara cevap arayan uzmanların birleştiği bir nokta var: Ne kadınlar daha sorunlu ne de erkekler daha sağlıklı. İki cinsi terapi konusunda bu denli ayıran temel faktör, yaşanan olayların algılanış ve hissedilişindeki farktan kaynaklanıyor. Zaten, her uzman da konuyu kendi branş ve deneyimleri ışığında değerlendirebiliyor. İDEMER İletişim Danışmanlık Eğitim Organizasyonları Merkezi’nden Psikolog Gülşah Akçay Civriz, erkeklerin kadınlara oranla terapiye açık olmadığını savunanlardan. Civriz, sebebini de sosyal öğrenmeye bağlıyor. Toplumun, erkekleri ağlamaz, ayakları üstünde durur gibi öğretilerle sınırlandırdığını düşünüyor. Bundan dolayı da sorunlarla karşılaşınca yardım almak gibi bir olguyu düşünemiyor, buna acizlik, gururlarını zedeleyen eylem gibi bakıp inkar ediyorlar.
Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise iki cins arasındaki yaratılış farkı ve kültürel öğrenmenin etkili olduğunu söylüyor. Erkek ve kadının olaylara bakışının aynı olmadığını, bir olay karşısında erkekler kabuğuna çekilirken, kadının paylaşıp konuşmaya meylettiğini ve dünyada psikolojik yardım almaya her zaman kadınların daha açık olduğunu belirtiyor.
Erkeklerin kalıpları olmasa
Çocuk ve Ergen Psikoloğu Yasemin Aslay da erkeklerin terapiye açık olmadığını düşünenlerden. Çocukların rahatsızlığına çözüm bulmak için babaları çağırdıklarında gelmelerinin çok zor olduğunu; hatta babaları ikna edemeyen annelerin mutfak masraflarından kısıp gizlice çocuklarını getirdiklerini dile getiriyor: “Karşılaştığım erkeklerin çoğunda ‘hiperaktif çocuk yoktur, dayak yememiş çocuk vardır’ düşüncesi vardı. Bu yüzden çocuk hakkında babalarla işbirliği yapmakta çok zorlanırım. Psikolojik yardıma inanmıyorlar. Aileyi sahiplenmeye kadın daha meyilli olduğu için çözüme kadın geliyor. Yaratılıştan kadın değişime açık. Kadın hayatı boyunca çocukluk, kızlık, hamilelik, annelik gibi birbirinden çok farklı evreleri geçirebiliyor. Erkeklerin kalıpları var. Değişmek, problemin kaynağında kendilerini görmek zor geliyor.”
Çocuğu hiperaktif olduğu için sürekli çevresiyle problem yaşamaktan usanan ilkokul öğretmeni anne Y.O, çocuğunu psikoloğa kocasından gizli olarak götürüyor. Kocası, üniversite mezunu olmasına rağmen kesinlikle bu konuda taviz vermiyor, tedavinin gerekli olduğuna inanmıyor. “Eşim doğu kökenli. Sanırım erkeklere toplumun yüklediği görevin dışına çıkmak istemiyor. Oğlumuza karşı görevini eksik yapıyor olmaktan, babalığına halel gelmesinden korkuyor. Terapide yapılan şeyin sadece dinlemek olduğunu düşünüyor. İknaya çalışmayı bile düşünemiyorum. Halbuki oğlumun babasından kaynaklanan problemleri de var.” diyor.
Erkekler kapalı değil, tembeller
32 yaşındaki ilkokul mezunu anne T.A da çocuğunu eşinden habersiz, eline geçen paraları biriktirerek getiriyor. Danışma merkezine gelmesinin en büyük sebebi de “Çocuklar Duymasın” dizisi olmuş. Dizideki Meltem tiplemesinin psikoloğa giderek sorunlarına çözüm bulması T.A’ya aynı yolla çocuğunun altını ıslatmasına, davranış bozukluklarına çare bulabileceğini düşündürmüş. Terapiye başlayalı iki ay olmuş. Zaman zaman maddi imkanları yetmediğinden seansları aksatsa da çocuğunun daha iyi olduğunu söylüyor. T.A, eşine bir ay önce danışma merkezine sadece bir defalığına gittiklerini anlatmaya çalıştığında eşinin tepkisi dayak atmak olmuş.
PEDAM’dan Çocuk ve Ergen Psikiyatr, Doç. Dr. Mücahit Öztürk erkeklerin terapiye tepkili olmalarını geleneksellik ve bilgisizlik olarak açıklıyor. Günümüz kadının daha iyi anne nasıl olabilirim gibi kaygılar taşırken erkeklerin eski sisteme göre çocuklarını yetiştirmeye çalıştığını belirterek, “Erkekler, suçlanacağım korkusunu çok fazla yaşıyor. Bu da ‘erkekliğin narsizmi’nden kaynaklanıyor.” diyor. Deniz Danışmanlık Merkezi’nden Pedagog Ümran Türkoğlu kesin yargılara varmamak gerektiği belirtiyor; “Kişilik özellikleri çok önemli. Biri sorunlarla karşılaştığında dış dünyayla ilişki içinde olmaya açıkken diğeri bunun tam zıddı. Çevrenin de etkisi var. Genelde anneler aile içinde sorumluluğu; babalar ise dışarıdaki sorumluluk ve sorunları üstlenir. Ben erkekleri kapalıdan ziyade tembel olarak görüyorum. Çünkü; kadınlar nasıl olsa problem olduğunda halledeceklerdir düşüncesi var. Kadın halletmek için terapiye gidiyor, sonucunda da kadınlar erkeklere oranla psikolojisi bozuk ilân ediliyor.”
Muhafazakar erkeklerin durumu
Günümüzde ‘muhafazakarlık’ denildiğinde dinî ve millî duygularda hassasiyet anlaşılıyor. Erkeklerin terapiye açık olmadıkları birleşilen nokta olsa da iş muhafazakar erkeklere gelince her uzman birbirinden farklı düşünüyor. Hatta bazı uzmanlar muhafazakar erkekleri ayrı bir tarafa koymak istemiyor. Onlar için terapiyi kabul eden ve etmeyen olarak ayırmak yeterli.
İçgörü Psikoterapi Merkezi’nden Klinik Psikolog Gökmen Tokgöz, muhafazakar kişileri iki şekilde değerlendirmekten yana. Çünkü son yıllarda bu kesimden gelen kişilerin sayısı fazla. Tokgöz muhafazakar erkeklerin diğer erkeklere oranla daha katı olabildiğinin üstünde duruyor; “Dinin kendi içinde barındırdığı birtakım rehabilitasyon şekilleri var. Dua, ibadet gibi. Bunlar yöntem olarak kullanılıyor. Bunun dışındakilere de biraz tepkili ya da gereksiz bakılıyor. Milliyetçi kesimde de güçle ilgili bir çıkmaz söz konusu. Güç ve güç sembollerini içlerinde barındırdıkları için buraya gelmeleri güçsüzlüklerinin ilânı gibi geliyor.”
İçebakış’tan Yasemin Uçal bırakın muhafazakarları kendi içinde ayırmayı, erkeklerin herhangi bir ayrıma tâbi tutulmasını gereksiz görüyor. Çünkü, erkekler muhafazakar ya da liberal olsun fıtrî olarak erkekliğin verdiği güdülerden bağımsız değil. Kıskançlık muhafazakar olunsa da olunmasa da aynı şekilde hissediliyor. Hiç dinini yaşamıyor olsa da sorunlar aynı paydada birleşiyor.
“Muhafazakar erkek zamanla anlıyor”
24 yaşında iki yıllık evli Ç.O’nun kendisi de kocası da muhafazakar bir aileden geliyor. Her ikisinin de yetişme tarzları belirli çerçeveler dahilinde olmuş. Evlendikten sonra işini bırakmasından kaynaklanan sorunlar yaşayan Ç.O, bir danışma merkezine altı aydır sürekli gidiyor. Kocasının ilk başlarda çok tepkili olduğunu, onu ikna etmek için uzun uğraşlar verdiğini söylüyor. Şimdi ise kocası da Ç.O, gibi terapinin zaman zaman insan hayatında gerekli olduğuna inanıyor.
İlk dönemde eşinin neden tepkili olduğunu sorduğumuzda şu cevabı veriyor: “Dindar kesim içinde mahremiyet duygusu daha fazla gelişmiştir. Kocamın tepki göstermesinin kaynağı buydu. Çünkü, kocam da ben de bu düşünce yapısı içinde büyüdük. Neyse ki eğitimli, kültürlü ve dinlemesini bilen biri. Beni zaman içinde yavaş da olsa anladı. Ama, terapiye geldiğini kocalarına açamayan kadınların sayısı o kadar fazla ki...”
Mücahit Öztürk, konu psikiyatri olunca, muhafazakar kesimin tutucu olduğunu söylüyor; “Akıl hastalığı olan delilikle psikiyatriyi ayıramayan bir kesim varsa bu kesimin içinde fazlaca muhafazakarlar olduğunu söylersem haksızlık etmiş olmam. Tedaviye direnç gösteriyorlar. Bu gelenekselci olmakla alakalı. Bizi babam böyle yetiştirmedi ki mantığı var. Bu konuda bilgilenme eksikliği ve tutuculuğun kırılması gerekir. “ Öztürk’e göre, muhafazakar kesimi genel hatlarıyla eleştirmekle beraber genelleme yapılamayacağının da altını çiziyor. Çünkü, anneden çok daha hassas muhafazakar babalar da var.”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Öztürk’e katılmıyor. Çünkü, modern ve geleneksel erkeklerin bu konuda aynı yapıda olduğunu düşünüyor ve erkekleri birbirinden ayırmamak gerektiğine inanıyor. Tarhan, hatta muhafazakar erkeklerin daha çok eşinin yanında olduğunu, seanslara eşleriyle daha çok katıldıklarını söylüyor. Modern görünüşlü ama tutucu erkeklerin ise maddi-manevi yönden eşinin yanında olmadığına; hatta bu sayının muhafazakar kesime oranla çok daha fazla olduğuna dikkat çekiyor: “En kapalı olanlar modern gözüküp geleneksel kafa yapısında olanlar. Dindar erkekler yardım aldığına inandıkları andan itibaren çok fedakarlar. Bence dindarlıkla gelenekselliği karıştırmamak gerekiyor. Modern, dindar, dindar olmayıp da gelenekselci ve dindar olduğu halde modern dört tip erkek modeli var.”
Gülşah Akçay Civriz ise psikolojinin muhafazakar kesimde gavur bilimi olarak bilinmesi ve “Dinin yerine psikoloji geçti, inanan insanın psikolojik sorunu mu olurmuş?” tarzındaki söylentilerden dolayı muhafazakar erkeklerin terapiye kapalı olduğunu düşünüyor. Özellikle, kullanılan yöntemlerin Batı kökenli teknikler olması muhafazakar erkekleri itiyor. Uygulanan yöntemlerle inançlara zarar gelecek korkusu yaşanıyor.
Eğitim, erkeği terapiye yaklaştırır mı?
Genelde, eğitimli kişilerin bakış açısı, olayları algılayışı, hissedişleri daha farklı ve yapıcı olarak bilinir. Peki hiç düşündünüz mü eğitimli bir erkek olmanın terapi açısında ne gibi yararı ya da zararı vardır? Her zaman avantaj olarak görülen eğitim, terapi söz konusu olduğunda kimi uzmanlar açısından sorun teşkil ederken kimilerine göre eğitimli olmak bir avantaj ama kullanmayı bilmek gerekiyor.
Yasemin Aslay erkekler arasında eğitim farklılığı olsa da davranışsal bir farklılık görmediğinin altını çizerek, “Eğitimle değil de babalık içgörü seviyesiyle çok alakalı. Bazen ilkokul mezunu işçi babaları geliyor. İçgörüleri o kadar iyi ki ne anlattıysanız yapıyor, çocuğuyla iyi empati kurabiliyor. Eğitimli babaların bu konuda daha iyi olabileceği söylenebilir. Katılmıyorum, hatta onların anlattıklarımızı anlamamak konusunda mantıklı dirençleri var. Onlar donanımlı olarak direniyorlar. Örneğin doktor ve öğretmenlerle işbirliği yapmak çok zordur.” diyor.
Gülşah Civriz ise eğitimli erkeklerin eğitimsiz erkeklerden tek farkının psikologları deli doktoru olarak algılamamak olduğunu söylüyor. Mücahit Öztürk de eğitimli erkeklerle terapi yapmanın daha zor olduğuna, kendilerinin bir şeyler bildiğini zannettiklerine, eğitimsiz kişilerdeki teslimiyet duygusunun, hassaslığın eğitimlilerde olmadığına, verilen önerileri yapmak konusunda eğitimsiz kişilerin daha becerikli olduklarına dikkat çekiyor.
Nevzat Tarhan ise eğitimli olmanın söylenenlerin daha iyi uygulanması ve anlaşılmasını sağladığına vurgu yaparak, “Kişinin değişime açık olup olmaması çok önemli. Eğitimli kişileri ikiye ayırmak gerekiyor. Değişime açık ve kapalı. Tedavide en iyi grup değişime açık eğitimli kişilerdir. Eğitimli ama değişime kapalı kesim zordur. Eğitimsiz değişime kapalılar da kötünün kötüsüdür. Eğitimli kişi psikolojik dinamiği daha iyi anlıyor.” diyor. Tarhan, eğitimli bireylerle çalışamayan psikologların hatayı kendilerinde aramaları gerektiği, eğitimlilerin karşısındakini dinlemesi için kendisinden bilgi ve deneyim açısından üstün olmasını istediği, eğer terapi sırasında bu ona hissettirilirse kendi bilgilerini kenara çekip iç dünyasını kolaylıkla açacağı görüşünde.
Kadınlar konuşmayı sever
Kadınlar ve erkeklerin yaratılıştan getirdikleri farklılıkları olduğu herkes tarafından bilinse de kadınların duygusallıkları ve olayları erkeklerden farklı algılama kapasiteleri eşleri ya da çevrelerindeki erkekler tarafından görmezden gelinir. Uzmanlar ise problemi algılama ve çözüme kavuşturma gibi aşamalarda cinsiyet farkının ortaya çıktığını söylüyor. Kadınların erkeklere oranla daha fazla terapiye ihtiyaç duyması konuşarak paylaşma dürtüsünden kaynaklanırken, erkekler kendilerinin daha problemsiz olduğunu düşünüyor.
Terapi sırasında da erkek ve kadının farklı düşündüğünü söyleyen Gökmen Tokgöz, “Kadın sürekli konuşmak isterken, erkek hemen olay ne, çözüm nasıl, ne yapmam gerekiyor demeye başlıyor. Seans içeriği olarak bir kadını sürekli dinleyebilirsiniz hatta bir yıl geçer ve bir defa olsun peki şimdi ne olacak demez. Erkekler sürekli ne yapacağız derler. Her iki tavır da zor oluyor. Sürekli ne olacak demek karşımızdakini anlamayı güçleştirirken sürekli konuşmak da çözüm üretilmesini engelliyor. Çünkü; terapinin amacı anlamak. Erkekler bunu anladıkları zaman bu işi seviyorlar. diyor.
KAYNAK: http://www.aksiyon.com.tr/ http://www.psikoloji.gen.tr