PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK
PSİKOTERAPİLER  
  ANA SAYFA
  İletişim
  ERİCH FROMM VE HÜMANİSTİK PSİKANALİZ
  DİNAMİK PSİKOTERAPİ
  KAREN HORNEY VE BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM
  AKILCI-DUYGUSAL TERAPİ
  ROGERS ve BİREY MERKEZLİ DANIŞMA YAKLAŞIMI
  GERÇEKLİK TERAPİSİ
  GEŞTALT TERAPİ ( F. PERLS )
  Holistik Tedavi
  VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ
  AYNA TERAPİSİ
  BİBLİO TERAPİ
  BİLİŞSEL PSİKOTERAPİ
  BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
  Bilişsel Davranışçı Oyun Terapisi
  Bütünleyici Bireysel Terapi ( BBT )
  çözüm odaklı kısa süreli yaklaşım
  EMDR TERAPİ
  ERİCKSONİAN PSİKOTERAPİ
  E-TERAPİ
  Feminist terapi
  FOTOTERAPİ (IŞIK TERAPİSİ)
  Hidro Terapi
  HİLL & O'BRİEN TERAPİSİ
  HÜCUM TERAPİSİ
  JUNG TERAPİ
  LOGOTERAPİ
  Müzik Terapi
  Oyun Terapisi
  Pozitif Psikoterapi
  Sine-Terapi
  ŞEMA TERAPİ
  HİPNO-TERAPİ
  AİLE DANIŞMANLIĞI
  CİNSEL TERAPİ
  ERGENLİK PSİKOLOJİSİ
  LİNK
  ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
  nevzat tarhan
  Konuşma ve Dil Terapisi
  ÇOCUK RESMİNİN GELİŞİM AŞAMALARI
  PSİKOTERAPİ TÜRLERİ
  HİPPOTERAPİ
  Yiğidi Öldür Terapi Deme!
  Duanın Psikolojik ve Sosyolojik Faydaları
  PSİKOLOJİK DANIŞMA İLKE VE TEKNİKLERİ
  Ön Görüşme Sürecinin Öğeleri
  TERAPÖTİK İTTİFAK VE İLİŞKİ
  DOĞU HİKAYELERİYLE PSİKOTERAPİ
  empati ve empatiyi iletme
  İLK GÖRÜŞME
  Seçmeci (Eclectic) Yaklaşım
  PSİKOLOJİK DANIŞMANIN SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
  Psikolojik Danışma Süreci
  Psikolojik Danışmada Danışmanın Rolü ve İşlevi
  Psikolojik Danışmanın Amaçları
  psikolojik yardım aşamaları
  kendini tanıma rehberi
  KİŞİLİK TESTİ
  DEPRESYON
  Depresyon Testi
  STRESE DAYANIKLILIK ÖLÇEĞİ
  HAFIZANIZI GÜÇLENDİRMEK İÇİN 8 ADIM
  ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
  NE KADAR PANİKSİNİZ?
  DUYGUSAL ZEKA TESTİ
  Hipnoz ve Depresyon
  Hipnoz ve kötü alışkanlıklar
  Hipnoz, Çözülme ve Travma
  HİPNOZ VE KONVERSİYON BOZUKLUKLARI
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Kontrolünde Hipnoz
  ŞİŞMANLIKTA HİPNOTERAPİ
  Yeme Bozuklukları ve hipnoz
  Zeka Geliştirmek İçin 5 Yöntem
  Adleryan Terapi Teknikleri
  KENDİNİZİ DERS ÇALIŞMAYA NASIL KONSANTRE EDEBİLİRSİNİZ?
  BİOENERJİ
  EMPATİ
  Evlilikte Stres Kaynakları
  Stres ve Manevi Yaşam
  Stres ve Sabır
  Stres
  Kendi stresini yönetmede teknikler
  Stres’in Etkileri
  pozitif stres yönetimi
  GRUP PSİKOTERAPİSİNDE DEĞİŞMEYE YOL AÇAN SAĞALTICI FAKTÖRLER
  Grupla Psikolojik Danışma
  ÇOCUKLARDA DÜŞÜNME BECERİLERİ NASIL GELİŞTİRİLİR?
  Zeki çocuklar yetiştirmenin püf noktası
  Bediüzzaman'ın Eğitim Yaklaşımı
  İnsan problemlerine Kur’ân’î çözümler
  Proaktiflik ya da Reaktiflik
  Tûl-i Emel
  Bediüzzaman'a Göre Bilimin Değeri
  Akıl ve Duygular
  Akla Uygunlaştırma
  Aşırı girişkenlik
  Bastırma Mekanizması
  Belirsizlikler İçinde Aranan Güven Duygusu
  Birlik ruhu için şeffafiyet
  Depersonalizasyon
  Duygu Çağı
  En ucuz enerji kaynağı: Tebessüm ve selâm
  Güzelliğin yeniden tanımlanması
  Hayat ve Anlamı
  Hayat yolculuğunda çelişkili duygular
  İç Sesler
  İnancın Sosyolojik Boyutu
  İnsanlık Peygamberlere Muhtaçtır
  Kendini Gözlemleme
  Korkularımız
  Kulluk Psikolojisi
  Mutluluk Öze Dönmekle Olur
  Olayların gerçek boyutu
  Olumlu olmak
  Ölümü Düşünmemek Başını Gaflet Kumuna Sokmaktır
  Savunma Mekanizmaları ve Başaçıkma Şekilleri
  Suçluluk duygusu
  Şefkat
  Varlığın besmelesi olan sevgi
  Varlığın öz enerjisi: Muhabbet
  GESSELL GELİŞİM TESTİ
  Hipnoterapi nasıl uygulanır
  Hipnoz Hastasının Özellikleri
  Hipnotik Seansın Özellikleri
  Hipnoz Nasıl Uygulanır
  Hipnoz Nedir
  Hipnoz Teknikleri
  hipnozda uyulması gereken kurallar
  hipnozun uygulanmaması gereken haller
  Hızlı Hipnoz Tekniği
  Kendi Kendini Hipnoz (Oto-Hipnoz)
  ÖRNEK HİPNOTİK ENDÜKSİYON
  HİPNOZ HAKKINDAKİ MİT (BATIL DÜŞÜNCELER)'LER
  AİLE TERAPİSİ UYGULAMASINDA TEROPÖTİK YAKLAŞIM
  Aile ve Evlilik Terapisinde Amaçlar
  AİLE TERAPİSİ ÖZEL NOTLAR
  aile terapisi uygulama örnekleri
  Aile-Evlilik-İlişki Terapisi Nedir
  Evlilik Problemleri Nasıl Çözülür: 9 Öneri
  PSİKODİNAMİK VE BOWEN AİLE TERAPİLERİ
  YAŞANTISAL AİLE TERAPİSİ
  AİLE İÇİ PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI
  Cinsel Danışma ve Rehberlik - Uygulama
  CİNSEL TERAPİDE EV ÖDEVLERİ
  Cinsel Sorunlarda Hipnoterapi
  Holistik Cinsel Terapi
  CİNSEL PROBLEMLER
  ERGENLERLE İLETİŞİM
  ERGENLİKTE DİN VE AHLAK GELİŞİMİ
  ERGENLİK (PUBERTE) DÖNEMİ FİZYOLOJİK GELİŞİM
  ERGENLİK VE KİMLİK BOCALAMASI
  ERGENLİK DÖNEMİ ARKADAŞ İLİŞKİLERİ
  ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ BİLİŞSEL GELİŞİM
  ERGENLİKTE CİNSEL GELİŞME
  GENÇ KIZ SAĞLIĞI
  ERGENLİKTE DAVRANIM BOZUKLUKLARI
  ERGENLİKTE DUYGUSAL GELİŞİM
  ERGENLİKTE MADDE BAĞIMLILIĞI
  ERGENLİKTE TOPLUMSAL GELİŞİM
  SOSYAL FOBİ
  ÖZGÜL FOBİ-2
  Psikolojik Rapor Yazma
  Gazali'nin Motivasyon Teorisi
  Hz. Muhammedin Evlilik Hayatı Ve Tavsiyeleri
  HİPNOZ
  HİPNOZ TEKNİKLERİ
  BİLİŞSEL-GELİŞİMSEL TERAPİDE HİPNOZUN KULLANIMI
  Hipnoz ve Depresyon-1
  HİPNOZ VE KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR
  HİPNOZ ve Yeme Bozuklukları
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Tedavisinde-üstesinden gelinmesinde –yönetiminde (management) Hipnozun kullanımı
  Hipnoz ve Anıların Çağrımı
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarında Hipnoz
  KONVERSİYON BOZUKLUKLARI
  ŞİŞMANLIKTA HİPNOTERAPİ-1
  Hipnoz, Çözülme ve Travma-1
  Kişilik ve Psikotik Bozukluklar
  HİPNOTİK TELKİNLER İÇİN CÜMLELER KURMA
  Affect Bridge (Hipnoanalitik Yöntem)
  STEIN’İN SIKILMIŞ YUMRUK TEKNİĞİ
  KENDİLİK DEĞERİNİ ARTTIRMA ÖNERİLERİ
  BECK UMUTSUZLUK ÖLÇEĞİ
  BEİER CÜMLE TAMAMLAMA TESTİ
  COOPERSMıTH ÖZSAYGI ENVANTERİ
  CORNEL İNDEX TESTİ
  SCL–90-R
  RATHUS ATILGANLIK ENVANTERİ
  PSİKOLOJİK DANIŞMA--Temel Öğeler
  TERAPÖTİK İLETİŞİM
  KISKANÇLIK
  Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 1
  Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 2
  OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUĞU
  PANİK BOZUKLUĞU - PANİK ATAK
  TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
  Alzheimer
ERGENLİK VE KİMLİK BOCALAMASI

ERGENLİK VE KİMLİK BOCALAMASI

Ergenlik başkalaşım (metamorphose) ve dönüşüm (mutation) demektir. Ergenlik döneminde birey hem bedensel, hem ruhsal, hem de toplumsal alanda değişime ve dönüşüme uğrar.

Ergenlik dönemi bireyin, farklı yaşam alanlarında “ben kimim?” sorusuna yanıt aradığı, yaşam içinde yürüyeceği yolu çizmeye başladığı bir evredir. Bu süreç “kimlik şekillenme” (identity formation) sürecidir ve ergen bu temel görevini yerine getirirken birçok sorun ve karmaşayla yüzyüze kalacaktır. Bu öyle bir evredir ki literatürde ve kuramlarda ergenlik stres ve karmaşa dönemi olarak betimlenmektedir.

            Ergenlik terimi ile eşdeğer kullanılan terimler adolesan, puberte ( latincede puberscere: yani kıllarla kaplanmak), gençlik ve juvenil dir.

            Ergenlik psikolojisi konusunda bugünkü anlamıyla, bilimsel diyecebileceğimiz ilk çalışmayı yapan ve Adolesence adlı kitabı yazan G. Stanley Hall’a göre ergenlik yeniden doğuş dönemdir. Hall, filogenetik (türün evrim içinde gelişimi) ile ontogenetik (bireyin yaşam süreci içinde gelişimi) gelişimi simetrik kabul eder. Hall, ergenlik dönemini insan yavrusunun, toplumun bir bireyi olacak şekilde uygarlaşma dönemi olarak görür. Fransız psikanalist Françoise Dolto da ergenliği ikinci doğum olarak tanımlar ve dönemde bireyin kırılgan olduğunu belirtir.

            S. Freud’a göre ergenlik Ödipal çatışmanın yeniden yaşanmasıdır. Çocuğun 3-5 yaşları arasında yaşadığı Ödipal çatışma, dürtülerin bastırılması, cinsel kimliğe ulaşılması ve toplumsallaşmaya yönelik ilk adımların atılmasıyla çözümlenir. Ergenlik döneminde bu çatışma, biyolojik dürtülerin güçlenmesiyle yeniden ortaya çıkar ve yeniden bir toplumsallaşma süreci yaşanır.

            Anna Freud ergenliği “fırtına ve stres dönemi” olarak tanımlarken ergenliği çelişkiler dönemi olarak görür. Peter Blos’a göre de ergenlik “ikinci ayrılma-bireyselleşme” dönemidir. Nesne ilişkileri kuramcılarından Jacobson’a göre ise bu evre “yas dönemi”dir. Anne-babadan ayrılma sürecinin ergende yas benzeri bir durum ortaya çıkardığı ve yasın çözümlenmesinin ego ideali gelişiminde önemini vurgular.

            Kişiler-arası (interpersonal) ilişkiler kuramının öncüsü olan Sullivan, ergenliği cehenneme benzetir. Fakat son dönemlerde yazarlar ergenlik döneminin yaşamın diğer dönemlerinden daha stresli ve sorunlu olmadığını görüşünü savunmaktadırlar (Offer ve ark. 1990).

            Ergenlik dönemi bilişsel-gelişimsel kuramda (Jean Piaget) “Soyut İşlem Evresi” içinde yer alır. David Elkind (1979) bilişsel gelişim içinde, ergenlerin soyut düşünme yeteneğiyle çocuklardan farklı biçimlendikleri benmerkezciliğe dikkat çekmektedir.

            Ergen gelişiminin çok boyutlu olması (biyolojik, psikolojik ve toplumsal) ergenliğin sınırlarının net bir şekilde belirlenmesini engellemektedir. Yaş olarak bu süre genelde 12-21 yaş arası kabul edilmektedir (Marcia 1980).

            Ergenlik kimlik şekillenmesi (identity formation) için temel evredir.

 

KİMLİK KAVRAMI VE KURAMLARI

Marcia kimliği, duyu (sense), tutum (attitude) ve çözülme (resolution) kavramlarıyla açıklar ama yazar bu kavramla ilgili olarak en iyi terimin “içsel bir kendilik yapılanması” (internal self-constructed) olduğunu belirtir. Kimlik bireyin dürtülerinin, yeteneklerinin, inançlarının ve bireysel tarihinin dinamik bir organizasyonudur (Marcia 1980).

            Erikson ise (1968) kimlik oluşum sürecini bilinç ve bilinç-dışı mekanizmaların bileşimi olarak açıklamaktadır. Yazara göre ego-kimliği kavramı bireyin kendine bakışının yapılanmasıdır.

           

KİMLİK DUYGUSU

Self” kelimesinin Türkçe olarak “kendi, kendilik, öz, bazen de benlik” anlamına gelir. “Öz “ karşılığı yani “kendim” anlamında uygun kaçmaktadır. Mesela self-respect: öz saygı, self-confidence: öz güven uygun olmaktadır.

Kimlik çok çeşitli bağlamlarda kullanılan bir kavram-ego kimliği, öz kimliği, kişisel kimlik, grup kimliği, ulusal kimlik, cinsel kimlik, kültürel kimlik, mesleki kimlik ve başkaları. Bunların hepsi bireyin kimlik duygusunun değişik yanlarını oluştursa da bu duygunun kaynağına inmek açısından anahtar kavram ego kimliğidir (ego identity).

Dereboy (1993) kimlik duygusu ve bileşenlerini şöyle açıklar: “kimlik duygusu, bireyin kendini birey olarak benzersiz ve kendine özgü bir tarz içinde varolduğunu ve bu tarzın süreklilik gösterdiğini duyumsayışıdır” Kimlik duygusu belirli yaşantıların bileşimidir:

1.Özün (self) zaman içindeki aynılık ve sürekliliği: çocukluktan bu yana dış görünüşümüz, düşünce ve davranışlarımız değişmekte olsa bile biz hep aynı insan olarak kaldığımızı duyumsarız. Bocalama içindeki hastalar, çocukluklarını kendi geçmişleri olarak algılamakta zorlandıklarını belirtirler. Öyle ki, kimi hastalar çocukluk resimlerine baktıklarında resimdeki çocuğun kendileri olduğunu bildiklerini ama öyle hissedemediklerini, ya da kendilerini o çocuğun büyümüş hali gibi düşünmekte güçlük çektiklerini dile getirmektedirler. Yani kendi geçmişine yabancılık hissetmektedirler.

2.Özün roller içindeki aynılık ve süreklilik yaşantısı: günlük yaşantımızda sürekli olarak değişik ortamlar ve insan ilişkileri içinde farklı rollerde oluruz. İçine girdiğimiz değişik roller arasında derinden derine bir tutarlılık ve özümüze uygunluk olduğunu duyumsarız. Bocalama içindeki gençlerin başta gelen yakınmaları arasında, her ilişkide bir başkası olmak ve hangi ilişkide gerçekten kendisi olduğunu bilememek gelir. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak bu gençler, davranışlarının sahte olduğunu, sürekli rol yaptıklarını ve kendileri olamadıklarını düşünürler.

3.Özün başkaları önündeki  aynılık ve süreklilik yaşantısı: insanlarla farklı ilişkiler kurarız. İlişkilerimizde inişler-çıkışlar olur. Yine de ilişki kurduğumuz insanların hepsinin biz de aynı insanı tanıdıklarını düşünürüz.

4.Kendi yolunda yürüyor olma yaşantısı: bireyin seçtiği ve yürüdüğü yolun kendi yolu olduğunu algılaması, yöneldiği geleceğin özüne uygun olduğunu duyumsaması.

Kimliğin bu temel bileşeni birbirinden kesin sınırlarla ayrılamaz ve birbirleriyle ilişkilidir.

 

Öz İmgesi (self-image) ve Nesne İmgesi (object-image) ile Tasarımları (representation)

Bilinçdışımızda tüm etkileşimlerimizin kaydının tutulduğunu ve yaşamımızdaki önemli insanlar için de özel dosyalar açıldığını söyleyebiliriz. Örneğin annemizle ilgili bir anne imgesi yani daha genel deyişle “nesne imgesi” oluşmaktadır. Tabi ki bu nesneler sadece görüntü değil nitelikleriyle anlam ifade eden imgelerdir. Eğer annemiz bizi olumlu bir davranış nedeniyle kutluyorsa “seven beğenen anne imgesi” olarak kaydedilecektir. O andaki kendi görüntümüz de “sevilen, beğenilen, kıvanç duyan, iyi ben” olarak kaydedilecektir. Buna da öz imgesi (self-image) diyebiliriz. Yani öz imgesi bir yönüyle ilişkiler sırasında belirlenmektedir. Durmadan yenilenen öz imgeleri eskisiyle karşılaştırılır. Bütün görüntüleri üst üste getirip, hepsinden bir iz taşıyan tek ve genel bir görüntü yaratmaya çalışır. Çevremizdeki insanlarla etkileşimden kaynaklanan öz imgelerimizin bilinç dışı harmanlanması ile oluşan genel görüntüye öz tasarımı (self-representation) denir. Aynı şekilde, çevremizdeki insanların herbirinin beynimizde oluşan harmanlanmış görüntüsü de nesne tasarımı (object-representation) olarak adlandırılır. Tabi ki sadece bunları ilişkiler belirlemez.

Öz imgelerinin genel olarak bilinçöncesi olması, bunların harmanlama sürecinin bir de bilinçli yanı olduğunu düşündürür. Kişinin, kendisine ilişkin bu bilinçli algısını öz kavramı (self-concept) olarak anabiliriz. Bilinçdışında kullanılan harç birincil süreç  düşünce (primary process thinking) iken, bilinçte kullanılan harç ikincil süreç düşünce (secondary process thinking) dir. Öz kavramı daha çok bilişsel psikoloji alanında kullanılır. Yani insanın bilinçli olarak kendisini algılaması ve kendi üzerinde düşünmesidir. Erikson (1968) kişinin kendisi üzerine bilinçli algısı ve düşüncesini “Ben” olarak adlandırılır. Aynı sekilde bilinçli düzeyde algılanan nesne imgeleri ise nesne kavramı olarak adlandırılır. Kişinin beynindeki nesne tasarımları ve nesne kavramları topluca o kişinin iç nesnelerini (internal objects) ya da nesne dünyasını (object world ) oluşturur.

Kişinin kendisinin biyolojik, ruhsal ve toplumsal özellikleriyle kendi beyninde oluşmuş görüntüsü öz (self) olarak adlandırılır. Bize kendini nasıl gördüğünden söz eden bir insan öz kavramını ortaya koymaktadır. Kendini kötü ve değersiz gördüğünü ifade eden bir hasta öz kavramını aktarmaktadır. Biz özü derin olarak hisseder ve dolayısıyla “ben” diyebiliriz ki buna öz duygusu (sense of self) denir. Öz duygusu; kendi bedenimiz içinde kendimiz olarak varolduğumuzu duyumsayışımızdır.

Öz imgelerin ve nesne imgelerinin bilinçdışında biribirinden ayrıştırılması gerekir. Öz duygusu kimlik duygusuna göre daha temel bir yaşantıdır. Öz duygusunu olmadığı yerde kimlik duygusundan bahsedilemez.

Beynin bilinçdışı etkinliği psikanalitik alanda “ego” dur. Egonun temel işlevi yaşantıları gözlemek ve sentezlemektir.

Ergenliğe girişle birlikte öz imgeleri arasındaki çelişki daha keskin biçimde algılanmaya başlanır. Buda gencin kendisini tutarlı bir kişi olarak algılamakta zorlanmasıdır. Olumlu ve olumsuz öz imgelerinin kaynaştırılması ile öz kimliği oluşturulur. Yani kişinin kendisini olduğu gibi kabul edebilmesidir. Kimlik duygusu egonun yaşantılarını gözleyici ve örgütleyici işlevlerinin ürünü olarak görülmelidir (Erikson 1968). Ego kimliği terimiyle anlatılmak istenen, egonun kimliği değil; egonun işlevselliği sonucu yaratılan ve sürdürülen kimlik duygusudur.

Nesne İlişkilerinin İçselleştirilmesi (internalization)

Burada özdeşim (identification), içe-atım (introjection), yansıtma (projection) ve içe-alım (incorporation) kavramları da ele alınmalıdır. Mahler’e göre 5.nci ya kadar bebek , annesini kendisinin dışında bir varlık olarak değil; kendisinin bir parçası olarak algılar. Bu evre sembiyotik dönem olarak adlandırılır. Bu dönemde öz ve anne imgeleri ayrıştırılamaz. Daha sonra ayrışma-bireyselleşme süreci başlar. 3 yaşına kadar büyük kısmı tamamlansa da yaşam boyu sürer. Ayrılma ve bireyselleşme yönündeki ikinci büyük atılımın gençlik çağında kimlik oluşumuyla birlikte gerçekleştiği söylenebilir.

Nesne ilişkilerinin içselleştirilmesi ile özdeşim oluşur. Çocukta sevdiği insanlara benzemek, onlar gibi olmak arzusu varlığını sürdürmektedir. Bunun etkisiyle, o insanların benimsediği özelliklerinin kendisinde bulunduğunu düşler. Bu düşlemler, çocukta gerçekçi öz imgelerine ek olarak arzulanan öz imgelerinin (wishful self-images) doğmasına neden olur.

 

Kimlik Kuramları

Erikson-Psikososyal Gelişim Kuramında Kimlik Kavramı: Erikson’un ego gelişimini beşinci evresi kimlik duygusuna karşı rol karmaşasıdır. Ego kimliği, bireyin geçmiş deneyimlerinin, daha sonraki evrelerde zorlayıcı biçimde artan ve çeşitli sosyal rollerin içinde egonun uyumsal işlevleriyle yeniden harmanlanmasıdır. Ego kimliği duygusu ego kimliğinden alınan süreklilik (continuity) ve aynılık (sameness) algısıdır.

Bu aynılık ve sürekliliğe olan güven başkalarının gözünde de doğrulanmalıdır. Bireyin kimlik duygusunun, cinsel, mesleki, toplumsal, etnik, ideolojik açıdan tanımlanmaya ve kabul görmeye gereksinimi vardır. Bu sosyal kimlik duygusunu oluşturur. Bireyin içinde bulunduğu toplumda bir yer edinmesi, rollerini ve değerini tanıması sosyal kimliğin özünü oluşturur. Birey yaşamındaki önemli alanlarda anlamlı bağlar (commitment) kurmalıdır ve sosyal kimliği bu bağlar oluşturur. Sosyal kimlik, bireyin günlük yaşamda değişen rollerinde (evlat, eş, baba) aynılığı kavramasıdır (Marcia 1993).

Bireyin geçmiş deneyimleri ve özdeşimleri ile şimdiki deneyim ve özdeşimlerinin bileşimine Erikson kişisel kimlik demektedir. Yazara göre sosyal kimlik ve kişisel kimlik ego kimliğinin bileşenleridir. Erikson ergenliği yeniden yapılanma (reconstruction) olarak görür, bu nedenle de kimlik duygusunun kazanılmasında en kritik evreyi ergenlik kabul eder. Erikson kimlik oluşumunu nesne ilişkileri açısından içe atımlar-özdeşimler-kimlik oluşumu olarak üç aşamayla açıklar. Yazar içe atımı kısaca, bir başkasının imgesinin ilkel içe alımı olarak tanımlar ve içe atım düzeneğini yaşamın erken dönemlerinde yer alan bir nesne ilişkisi biçimi olarak görür. Özdeşim kavramı, toplumsal roller ve bunların tanınmasıyla ilişkilidir. Yani çocuk çevresindeki bireylerin üstlendikleri rollerin farkına vardıktan sonra, bu rollerle özdeşim yapar. Yaş ilerledikçe üstlenilecek olan toplumsal rollerin üst-üste dizilişini, yani hiyerarşisini öğrenir ve bu rollere hazırlanır. Kimlik oluşumu, yalnızca öz imgelerinin değil, egoda saklanan rol imgelerinden oluşan özdeşimlerin de kaynaştırılmasıdır. Kimlik oluşumunda özdeşimlerin seçici olarak özümlenmesi ve bazılarının atılması gereklidir. Bu özümleme ile aynı zamanda ego ideali netlik kazanacaktır. Kuramcı kimlik oluşumunun aşamalı-oluşum (epigenesis) gösterdiğini vurgulamaktadır.

Psikososyal Gelişim Kuramı’nda ergenlik döneminde yaşanan psikososyal kriz kimlik krizi adını almıştır.   Erikson’a göre ego kimliği dış uyaranlarla bağlantısı önemlidir ve ergenlik döneminde birey yaşadığı fiziksel ve psikolojik gelişim nedeniyle yoğun bilgi uyaranına maruz kalmaktadır. Bu durumda, bu bilgilerin organizasyonu güçleşir ve kimlik duygusunda sorunlar ortaya çıkar.

Kimlik Krizi yaşantısı Erikson’a göre 4 şekilde sonuçlanabilir:

1.Kimlik duygusunun kazanılması (identity achievement): bireyin yaşam alanlarındaki bağlantılarını (commitment) yapmış, yolunu belirlemiş olması.

2. Askıya alma (moratorium): Birey bağlantı yapmayı erteler, kesin bağlantılar yapmadan önce bazı kimlik örüntülerini deneyerek araştırma yapar. Ergen, yetişkinlik sorumluluklarını almaya geçişte bir tür hazırlanma ve zaman kazanma dönemi seçer.

3. Kimlik karmaşası (identity confusion): ergen güçlü travmalarla karşılaşıp, toplumsal hoşgörüyü bulamazsa karmaşa yaşar. Bu klinik belirtiler gösteren psikolojik bir durumdur (Erikson 1984).

4. Kimlik Dağınıklığı (identity diffusion): kimlik karmaşasının daha da ağırlaşmış ciddi psikiyatrik hastalık olarak görülen halidir.

5.Ters kimlik (negative identity): kimlik karmaşası yogun olan ergen bu rahatsızlık duygusundan kurtulmak için, toplumsal beklentilerin tam karşıtı olan rolleri ve idealleri benimser.

           

            James Marcia-Kimlik Durumları (Statüleri) Kuramı (identity status)

            Kimliği ölçülebilir ve gözlenebilir özelliklerini ön plana çıkararak ele alan kuramcı J. Marcia’dır. Kuramcı kimlik duygusunun işevuruk (operational) tanımını ortaya koymuştur. Kimlik yapılanmasını dinamik bir süreç olarak değerlendirmekte; öz-nesne ayrışması ile başladığı ve ileri yaşta son bulduğunu vurgulamaktadır.

            O’na göre temel olarak iki yaşam alanı-ideoloji ve kişiler arası ilişkiler- vardır. İdeoloji alanında; dini inançlar, politik seçimler, meslek seçimi, felsefi yaşam biçimi, kişiler arası ilişkiler arasında; arkadaşlık, flört, cinsiyet rolü, boş zaman uğraşısı gibi yaşamsal alanlar tanımlanmıştır. Bireyin bu yaşam alanlarında kimlik tanımlamalarını yaptığı ve kimlik duygusunun bu alanlardaki davranışlarla görülebileceği sayıltısı Marcia’nın görüşlerinin temelini oluşturur.

Marcia’nın kuramında, kimlik şekillenmesinin, iki boyutu mevcuttur. Birincisi, yaşam alanlarında, çeşitli alternatifler arasında seçim yapabilmek için yaşanan yoğun sorgulama süreci- seçeneklerin araştırılması (exploration of alternatives)- dır. Bu yaşamsal alanlarda, alternatifler arasında bir karara varma ve bu kararın gerektirdiklerini yerine getirme ise ikinci boyut-bağlanma (commitment)-dir. (Marcia 1993).

Marcia yaşam alanları ve kimlik şekillenmesinin iki boyutunu göz önünde bulundurarak dört ayrı kimlik statüsü tamamlanmıştır (Marcia 1993):


1. Başarılmış Kimlik Statüsü (Achievement): yoğun bir araştırmadan sonra yukarıda tanımlanan yaşam alanlarında kalıcı bağlanmalar yapılmıştır.

2. Askıya Alınmış Kimlik Statüsü (Moratorium): Yoğun bir araştırma yapılmıştır ama herhangi bir bağlanma yapılmamıştır.

3. İpotekli Kimlik Statüsü (Foreclosure) hiçbir araştırma yapılmadan yakın çevredeki otorite figürlerinin (ana-baba, geleneksel beklentiler) birey için önerdiği ya da planladığı beklentileri karşılayan bağlanmalar yapılmıştır.

4.Dağınık Kimlik Statüsü (Identity Diffusion): Ergen yoğun bir araştırma yapmış fakat hiçbir bağlantı gerçekleştirememiştir veya bağlantı yapmak için hiçbir araştırma yapmamıştır.

 

 

BAŞARILMIŞ

ASKIYA ALINMIŞ

İPOTEKLİ

DAĞINIK

Seçeneklerin Araştırılması

Var

Var

Yok

Var ya da yok

Bağlanma

Var

Yok

Var

Yok

 

Marcia (1993) başarılmış ve askıya alınmış kimlik durumlarına üst kimlik durumları, ipotekli ve dağınık kimlik statülerine alt kimlik durumları olarak tanımlar.

 

Kimlik Bunalımından Kimlik Bocalamasına

Genç bir hastanın sorununun  depresyon mu yoksa kimlik bocalaması mı olduğunu sormak bir yanılgı olur. Çünkü, biri klinik-betimleyici (deskriptif) bir durumu diğeri ise dinamik-çözümleyici (analitik) durumu tanımlamak için kullanılır. Kuşkusuz, klinik ve dinamik tanılar birbirlerini tamamlar.  Erikson kimlik bocalamasını bir klinik tanı olarak düşünmemiş ve önermemiştir. Kendi ifadesiyle; “kimlik bocalaması elbette bir olgu değildir. Gelişimsel bir bunalım olarak değerlendirilebilir. “ Erikson için kimlik bocalaması kavramı betimleyici (descriptive) değil, çözümleyici (analytic) bir kavramdır.

Kimlik bunalımı (identity crisis) Erikson’un kuramında aynı anda iki şeyi birden anlatır: Gelişim çizgisinde yer alan bütünlük bunalımı (crisis of wholeness) ve ruhsal-toplumsal bunalımı (psycho-social crisis) içerir. Erikson ruhsal-toplumsal gelişimi 8 evrede düşünür. Bu aşamalı-oluşum evrelerinin herbirinde birbirine karşıt duygular yaşanır. Bu duygulardan hangisinin başat duruma geçeceği o evrenin ruhsal toplumsal bunalımının konusunu oluşturur. Gençlik çağının ruhsal toplumsal bunalımına, yani kimlik bunalımına özgü karşıt yaşantılar, kimlik duygusu ve kimlik bocalaması olarak belirlenir. Kimlik bunalımının normal akışı içerisinde kimlik duygusunun genel olarak ön planda olması beklenirse de, zaman zaman kimlik bocalaması yaşantısının bireye egemen olması kaçınılmazdır. Bu anlamda, kimlik bocalaması her gençte en azından dönem dönem söz konusu olur (Erikson 1982). Öte yandan, bir gençte kimlik bocalaması yaşantısının genel olarak kimlik duygusunun önüne geçmeye başlaması durumunda gizil kimlik bocalamasından (latent identity confusion) söz edilir. Gencin yaşadığı ruhsal sorunlar uyumunu belirgin biçimde bozmadığı ve klinik belirtilere yol açmadığı sürece bu terimi kullanmak uygun olur. Gençte uyumu tümüyle bozarsa akut kimlik bocalaması (acute identity confusion) olarak tanımlanır. Dereboy kimlik kargaşası veya karmaşası terimi yerine kimlik bocalaması terimini tercih ediyor. Çünkü kargaşa terimi daha çok bozukluk ifade ederken, bocalama gelişimsel bir sorunu ifade etmektedir. Akhtar (1984) ve Kernberg (1986) kimlik bocalamasını anlatmak için daha vurgulu olan “identity diffusion” terimin kullanmayı yeğlerler.

Gönül verme ya da bağlanma (commitment) kavramı; kişinin en genel anlamında bir uğraşı ya da ilişkiye kendini tam anlamıyla vermesidir.

Jacobson (1964) ve Kernberg (1967), kimlik bocalamasını sınır kişilik örgütlenmesinin bir klinik belirtisi, yani sonucu olarak düşünürler.

Kimlik bocalamasına neden olan etmenler kabaca iki kümede ele alınabilir: Toplumsal ve Bireysel. Bu bağlamda, ailenin ya da toplumun yaşam tarzında belirgin bir değişikliğin olduğu, bir anlamda kültürel bir kopuşun yaşandığı durumlarda, gençlerin kimlik oluşumunun görece zora girdiği söylenebilir. Çünkü böylesi dönemlerde, sadece gencin önündeki rol örnekleri aşırı bir çeşitlilik ve karşıtlık kazanmakla kalmaz; toplumun egemen ideolojisi de geçerliliğini yitirmeye yüz tutar. Bir anlamada, toplumun kendisinin kimlik bunalımı yaşadığı ve çeşitli toplumsal kesimler arasındaki yabancılaşmanın üst düzeye çıktığı yerde, gençlerin bireysel düzeydeki kimlik bunalımlarının da daha belirgin bir nitelik alması ve yere yer bocalamaya dönüşmesi kaçınılmazdır.

Kimlik bocalamasının bireyin gelişiminde yatan etmenleriyse; çocukluk dönemlerinden gelen güvensizlik, utanç, kuşku, suçluluk ve aşağılık duygularının eşliğindeki olumsuz öz imgelerdir. Gençlikte girilen uğraşlar, çocukluktan gelen olumsuz öğeleri zayıflatmak yerine pekiştirirse, kimlik bocalaması kaçınılmaz olur.

 

 

Akut Kimlik Bocalaması

Dinamik açıdan bakıldığında;

1.                         Egonun olumlu bir kimlik duygusu yaratmak konusunda açığa çıkmış yetmezliği ve pes edişi

2.                         Öz tasarımda dağınıklık

3.                         Nesne tasarımlarında dağınıklık

4.                         Ego ülküsünde dağınıklık

5.                         Süperego işlevlerinde bozukluk

 

Klinik-betimsel düzeyde; çeşitli nevrotik belirtilerden psikoza kadar uzanan bir tablo söz konusu olabilir. DSM-III’de kimlik bozukluğu tanısı birinci eksende yer almaktadır. DSM-III-R’da  köklü bir düzeltme ile kimlik bozukluğu birinci eksen tanısı olmaktan çıkarılmış ve “kimlik bocalaması” adıyla ikinci eksene yerleştirilmiştir. DSM-IV’de “Klinik ilgi odağı olabilecek diğer durumlar”başlığı altında “kimlik sorunu” olarak yer almaktadır. Ancak bu sınıflandırmalarda açıklayıcı bilgi yer almamaktadır.

Akhtar (1984), kimlik bocalamasının tanı koyucu belirtilerini şöyle sıralamaktadır: çatışan karakter örüntüleri, özdeki zamansal süreksizlik, içtenliğin yitirilmesi, boşluk duyguları, cinsel bocalama, etnik kökenden kopmuşluk ve tutarlı değerler sistemine sahip olmama.

 

Kimlik Bocalamasının Öğeleri

I.                    Ruhsal Yapılardaki Sorunlar

·        Öz tasarımda ve öz kavramda dağınıklık

·        Nesne tasarımlarında ve nesne kavramlarında dağınıklık

·        Ego ülküsü ve öz ülküsünde dağınıklık

·        Süperego işlevlerinde bozukluk

 

II.                 Kimlik Duygusunda Sorunlar

·        Özün zaman içindeki aynılık ve sürekliliği yaşantısının yitirilmesi

·        Özün roller içindeki aynılık ve süreklilik yaşantısının yitirilmesi

·        Özün  başkalarının gözünde aynılık ve sürekliliği yaşantısının yitirilmesi

·        Kendi yolunda yürüyor olma yaşantısının yitirilmesi

·        Gerçekçi bir yaşam çizgisi belirleyip bu çizgiye yönelememe

·        Tuttuğu yolu ya da varoluş tarzını tam olarak benimseyememe

·        Toplumsal çevrede kendine tanınma sağlayamama

 

III.               Aşamalı – Oluşum Evreleriyle İlişkili Sorunlar

·        Zaman kargaşası

·        Kendiyle uğraşma ve kendinden kuşku duyma

·        Rol ketlenmesi ve kendini çelmeleyici bir role saplanma

·        İşeyaramazlık duygusu ve çalışma felci

·        Cinsel bocalama

·        Otorite kargaşası

·        Değerler kargaşası

 

IV.               Ters Kimlik Seçimi

·        Topluca aranan ters kimlik seçenekleri

·        Hasta kimliği

Bocalayan gençler çok zaman sorunlarının çözümünün bir önderle bütünleşmekten geçtiğine inanır ve onu ararlar. Bu yönelişin altında, önderin kılavuzluğunda herşeyi sil baştan yeniden öğrenme ve bu yolla kendini yeniden yaratma isteği yatar.

            Çocukluk ve gençlik yılları boyunca görülen, tanınan ve özdeşim yapılan rol örnekleri arasında olumluların yanında olumsuzlar da yer alır. Herşeyden önce özdeşim bilinçli bir süreç değildir ve olumsuz rol örnekleriyle yapılan özdeşimlerden kaynaklanan bilinçdışı bir arzu-yasak ve ürkütücü yola sapma arzusu-çoğu kimsede bilinç düzeyine hiçbir zaman gelmeyecek olsa da derinde hep vardır. Başka deyişle “ters kimlik” (negative identity)  her zaman vardır (Erikson 1982). Öç alıcı tarzda ters kimlik seçimi, hastalıklı ölçüde hırslı ebeveynlerin gencin önüne koydukları hedeflerin, onun gözünde ulaşılmaz olması durumunda  da gündeme gelebilir.

Hasta kimliği (patient identity), psikiyatri kliniklerinde tedavi gören bocalama içindeki gençler için el altındaki bir ters kimlik seçeneğidir. Çünkü, tedavi gerektiren ruhsal sorunları olduğu doktorlar tarafından onaylanmış ve çevreleri de kendilerine bu yüzle bakmaya başlamıştır. Bir anlamda, kendilerini bir ruh hastası olarak görmeleri ve toplum tarafından da öyle tanınmaları için her şey hazırdır. Tehlike, gencin bu rolü benimsenmesinde ve ruh hastası olarak kalmaya yönelmesinde yatmaktadır. Bir yönüyle ruh hastası olma nedeniyle her türlü yükümlülükten kurtulma amaçlanmaktadır. Bu tür ergenler tedavi sırasında da sorumluluktan kaçma ve tedavide oyalanma eğiliminde olabilirler

 

 
Herşeyin bir güzelliği var, herkes göremese de...  
  PSİKOLOJİK DANIŞMAN
AHMET VURAL
 
HAFTALIK PROGRAM  
  Hangimiz bir gün yataktan kalkıp da daha akıllı olduğumuzu görmek istemeyiz ki? Bu dilek her ne kadar ütopik olarak görülse de bir bilim adamının yöntemi, 1 hafta gibi kısa bir sürede, zekayı yüzde 40 oranında artırmanın mümkün olduğunu ortaya koydu. Beynin herhangi bir kas gibi olduğunu ve egzersizlerle güçlenebileceğini öne süren İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nin Biyomedikal Bölümü’nden Prof. Mark Lythgoes’in 1 hafta süren programı BBC’de yayınlandı. Programa katılan 100 kişinin IQ’larında, yüzde 40 oranına varan artış görüldü. Bu artış katılımcıların programa katılmadan önce girdikleri testle, programdan sonra uygulanan test sonuçları karşılaştırılarak elde edildi.

İşte bir haftalık program

Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığını elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kaparatak duş alın.

Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın.

Pazartesi: Akşam yemeğinde yağlı balık yiyin. İşe ya yürüyerek ya bisikletle ya da daha önce kullanmadığınız bir araçla gidin.

Salı: Sözlükten bilmediğiniz sözcükleri öğrenin. Ve bunları günlük konuşmanızda kullanmaya çalışın.

Çarşamba: Yoga, Pilates ya da meditasyon derslerine katılın. Daha önce tanımadığınız bir insanla konuşun.

Perşembe: İşe daha önce kullanmadığınız bir yoldan gidin. Televizyondaki ciddi bilgi programlarını izleyin.

Cuma: Alkol ve kafein tüketmekten kaçının. Alışverişe çıkarken listeyi ezberlemeye çalışın.
 
Bugün 80 ziyaretçi (101 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol