PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK
PSİKOTERAPİLER  
  ANA SAYFA
  İletişim
  ERİCH FROMM VE HÜMANİSTİK PSİKANALİZ
  DİNAMİK PSİKOTERAPİ
  KAREN HORNEY VE BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM
  AKILCI-DUYGUSAL TERAPİ
  ROGERS ve BİREY MERKEZLİ DANIŞMA YAKLAŞIMI
  GERÇEKLİK TERAPİSİ
  GEŞTALT TERAPİ ( F. PERLS )
  Holistik Tedavi
  VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ
  AYNA TERAPİSİ
  BİBLİO TERAPİ
  BİLİŞSEL PSİKOTERAPİ
  BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
  Bilişsel Davranışçı Oyun Terapisi
  Bütünleyici Bireysel Terapi ( BBT )
  çözüm odaklı kısa süreli yaklaşım
  EMDR TERAPİ
  ERİCKSONİAN PSİKOTERAPİ
  E-TERAPİ
  Feminist terapi
  FOTOTERAPİ (IŞIK TERAPİSİ)
  Hidro Terapi
  HİLL & O'BRİEN TERAPİSİ
  HÜCUM TERAPİSİ
  JUNG TERAPİ
  LOGOTERAPİ
  Müzik Terapi
  Oyun Terapisi
  Pozitif Psikoterapi
  Sine-Terapi
  ŞEMA TERAPİ
  HİPNO-TERAPİ
  AİLE DANIŞMANLIĞI
  CİNSEL TERAPİ
  ERGENLİK PSİKOLOJİSİ
  LİNK
  ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
  nevzat tarhan
  Konuşma ve Dil Terapisi
  ÇOCUK RESMİNİN GELİŞİM AŞAMALARI
  PSİKOTERAPİ TÜRLERİ
  HİPPOTERAPİ
  Yiğidi Öldür Terapi Deme!
  Duanın Psikolojik ve Sosyolojik Faydaları
  PSİKOLOJİK DANIŞMA İLKE VE TEKNİKLERİ
  Ön Görüşme Sürecinin Öğeleri
  TERAPÖTİK İTTİFAK VE İLİŞKİ
  DOĞU HİKAYELERİYLE PSİKOTERAPİ
  empati ve empatiyi iletme
  İLK GÖRÜŞME
  Seçmeci (Eclectic) Yaklaşım
  PSİKOLOJİK DANIŞMANIN SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
  Psikolojik Danışma Süreci
  Psikolojik Danışmada Danışmanın Rolü ve İşlevi
  Psikolojik Danışmanın Amaçları
  psikolojik yardım aşamaları
  kendini tanıma rehberi
  KİŞİLİK TESTİ
  DEPRESYON
  Depresyon Testi
  STRESE DAYANIKLILIK ÖLÇEĞİ
  HAFIZANIZI GÜÇLENDİRMEK İÇİN 8 ADIM
  ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
  NE KADAR PANİKSİNİZ?
  DUYGUSAL ZEKA TESTİ
  Hipnoz ve Depresyon
  Hipnoz ve kötü alışkanlıklar
  Hipnoz, Çözülme ve Travma
  HİPNOZ VE KONVERSİYON BOZUKLUKLARI
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Kontrolünde Hipnoz
  ŞİŞMANLIKTA HİPNOTERAPİ
  Yeme Bozuklukları ve hipnoz
  Zeka Geliştirmek İçin 5 Yöntem
  Adleryan Terapi Teknikleri
  KENDİNİZİ DERS ÇALIŞMAYA NASIL KONSANTRE EDEBİLİRSİNİZ?
  BİOENERJİ
  EMPATİ
  Evlilikte Stres Kaynakları
  Stres ve Manevi Yaşam
  Stres ve Sabır
  Stres
  Kendi stresini yönetmede teknikler
  Stres’in Etkileri
  pozitif stres yönetimi
  GRUP PSİKOTERAPİSİNDE DEĞİŞMEYE YOL AÇAN SAĞALTICI FAKTÖRLER
  Grupla Psikolojik Danışma
  ÇOCUKLARDA DÜŞÜNME BECERİLERİ NASIL GELİŞTİRİLİR?
  Zeki çocuklar yetiştirmenin püf noktası
  Bediüzzaman'ın Eğitim Yaklaşımı
  İnsan problemlerine Kur’ân’î çözümler
  Proaktiflik ya da Reaktiflik
  Tûl-i Emel
  Bediüzzaman'a Göre Bilimin Değeri
  Akıl ve Duygular
  Akla Uygunlaştırma
  Aşırı girişkenlik
  Bastırma Mekanizması
  Belirsizlikler İçinde Aranan Güven Duygusu
  Birlik ruhu için şeffafiyet
  Depersonalizasyon
  Duygu Çağı
  En ucuz enerji kaynağı: Tebessüm ve selâm
  Güzelliğin yeniden tanımlanması
  Hayat ve Anlamı
  Hayat yolculuğunda çelişkili duygular
  İç Sesler
  İnancın Sosyolojik Boyutu
  İnsanlık Peygamberlere Muhtaçtır
  Kendini Gözlemleme
  Korkularımız
  Kulluk Psikolojisi
  Mutluluk Öze Dönmekle Olur
  Olayların gerçek boyutu
  Olumlu olmak
  Ölümü Düşünmemek Başını Gaflet Kumuna Sokmaktır
  Savunma Mekanizmaları ve Başaçıkma Şekilleri
  Suçluluk duygusu
  Şefkat
  Varlığın besmelesi olan sevgi
  Varlığın öz enerjisi: Muhabbet
  GESSELL GELİŞİM TESTİ
  Hipnoterapi nasıl uygulanır
  Hipnoz Hastasının Özellikleri
  Hipnotik Seansın Özellikleri
  Hipnoz Nasıl Uygulanır
  Hipnoz Nedir
  Hipnoz Teknikleri
  hipnozda uyulması gereken kurallar
  hipnozun uygulanmaması gereken haller
  Hızlı Hipnoz Tekniği
  Kendi Kendini Hipnoz (Oto-Hipnoz)
  ÖRNEK HİPNOTİK ENDÜKSİYON
  HİPNOZ HAKKINDAKİ MİT (BATIL DÜŞÜNCELER)'LER
  AİLE TERAPİSİ UYGULAMASINDA TEROPÖTİK YAKLAŞIM
  Aile ve Evlilik Terapisinde Amaçlar
  AİLE TERAPİSİ ÖZEL NOTLAR
  aile terapisi uygulama örnekleri
  Aile-Evlilik-İlişki Terapisi Nedir
  Evlilik Problemleri Nasıl Çözülür: 9 Öneri
  PSİKODİNAMİK VE BOWEN AİLE TERAPİLERİ
  YAŞANTISAL AİLE TERAPİSİ
  AİLE İÇİ PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI
  Cinsel Danışma ve Rehberlik - Uygulama
  CİNSEL TERAPİDE EV ÖDEVLERİ
  Cinsel Sorunlarda Hipnoterapi
  Holistik Cinsel Terapi
  CİNSEL PROBLEMLER
  ERGENLERLE İLETİŞİM
  ERGENLİKTE DİN VE AHLAK GELİŞİMİ
  ERGENLİK (PUBERTE) DÖNEMİ FİZYOLOJİK GELİŞİM
  ERGENLİK VE KİMLİK BOCALAMASI
  ERGENLİK DÖNEMİ ARKADAŞ İLİŞKİLERİ
  ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ BİLİŞSEL GELİŞİM
  ERGENLİKTE CİNSEL GELİŞME
  GENÇ KIZ SAĞLIĞI
  ERGENLİKTE DAVRANIM BOZUKLUKLARI
  ERGENLİKTE DUYGUSAL GELİŞİM
  ERGENLİKTE MADDE BAĞIMLILIĞI
  ERGENLİKTE TOPLUMSAL GELİŞİM
  SOSYAL FOBİ
  ÖZGÜL FOBİ-2
  Psikolojik Rapor Yazma
  Gazali'nin Motivasyon Teorisi
  Hz. Muhammedin Evlilik Hayatı Ve Tavsiyeleri
  HİPNOZ
  HİPNOZ TEKNİKLERİ
  BİLİŞSEL-GELİŞİMSEL TERAPİDE HİPNOZUN KULLANIMI
  Hipnoz ve Depresyon-1
  HİPNOZ VE KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR
  HİPNOZ ve Yeme Bozuklukları
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Tedavisinde-üstesinden gelinmesinde –yönetiminde (management) Hipnozun kullanımı
  Hipnoz ve Anıların Çağrımı
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarında Hipnoz
  KONVERSİYON BOZUKLUKLARI
  ŞİŞMANLIKTA HİPNOTERAPİ-1
  Hipnoz, Çözülme ve Travma-1
  Kişilik ve Psikotik Bozukluklar
  HİPNOTİK TELKİNLER İÇİN CÜMLELER KURMA
  Affect Bridge (Hipnoanalitik Yöntem)
  STEIN’İN SIKILMIŞ YUMRUK TEKNİĞİ
  KENDİLİK DEĞERİNİ ARTTIRMA ÖNERİLERİ
  BECK UMUTSUZLUK ÖLÇEĞİ
  BEİER CÜMLE TAMAMLAMA TESTİ
  COOPERSMıTH ÖZSAYGI ENVANTERİ
  CORNEL İNDEX TESTİ
  SCL–90-R
  RATHUS ATILGANLIK ENVANTERİ
  PSİKOLOJİK DANIŞMA--Temel Öğeler
  TERAPÖTİK İLETİŞİM
  KISKANÇLIK
  Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 1
  Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 2
  OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUĞU
  PANİK BOZUKLUĞU - PANİK ATAK
  TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
  Alzheimer
ERGENLİK (PUBERTE) DÖNEMİ FİZYOLOJİK GELİŞİM

ERGENLİK (PUBERTE) DÖNEMİ FİZYOLOJİK GELİŞİM


Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Yaşamın ikinci on yılını içine alan bu süreç fiziksel, cinsel ve ruhsal açıdan gelişme ve olgunlaşmanın meydana geldiği bir dönem olmasının yanı sıra bireyin geleceğine yön verdiği ve hayatının şekillendiği bir dönem olması açısından çok önemlidir.

Ergenlik döneminde, cinsel gelişme kızlarda 10, erkeklerde 12 yaş civarında başlar. Çevresel, yapısal ve kalıtsal etkenlere bağlı olarak her çocukta farklı şekilde seyredebilir. Bu dönemde sal­gılanan hormonların etkisiyle, hızlı boy ve kilo artışı, vücut oranlarında değişiklikler ile cinsiyet özellikleri ortaya çıkar. Ergenlik başlamasının ilk bulgusu kızlarda meme gelişimi ve/veya cinsel bölgede kıllanma; erkeklerde ise testislerde büyüme ve/veya cinsel kıllanmadır.
 
Boy kısalığı: Ergenlik döneminde cinsel gelişimin erken veya geç oluşması, beslenme bozukluğu, çeşitli hastalıklar ve hormonal bozukluklar nedeni ile oluşabilecek boy kısalığı ihmal edilmemesi gereken bir durumdur. Tedavi edilebilir boy kısalıklarında başarının erken teşhise bağlı olduğu unutulmamalıdır.

Guatr: Ergenlik döneminde, özellikle kızlarda sık rastlanan bir sorundur. Halsizlik, yorgunluk, uykuya eğilim gibi belirtiler ya da sinirlilik, hırçınlık, zayışama gibi şikayetlere yol açan farklı işlev bozuklukları görülebilir. Mutlaka tedavi edilme­lidir.

Kansızlık: Ergenlik çağında özellikle kızlarda sık rastlanır. Solukluk, iştahsızlık, çabuk yorulma başlıca belirtilerdir. Adet kanamalarının fazla olması ya da bilinçsizce yapılan zayıflama rejimleri bu sorunun ortaya çıkmasını kolaylaştırır.

Kemik ve İskelet-Kas Sistemi Bozuklukları: Ergenlik döneminde hızlı boy ve kilo artışı ile vücut boyutlarının hızlı d eğ iş i m i bu dönemde bazı ortopedik sorunların sık görülmesine yol açar. Bu dönemde özellikle erkek çocuk­larda sportif aktivitelerin artması döneme özgü kemik, eklem ve kas problemleri doğurabilir. Çocuğunuzdaki sırt ve bel ağrısı, omurga eğriliği, aksayarak yürüme gibi yakın­malar ihmal edilmeden ilgili bir uzman hekime başvurul­malıdır.


Aşırı Kıllanma: Kız çocuk­larında ergenliğin başla­masıyla birlikte sık karşıla­şılan bir sorundur. Yapısal nedenli olabileceği gibi hormonal dengesizliğin bir bulgusu olabilir. Özellikle adet düzensizlikleriyle birlikte olduğunda daha önemlidir.

Akne (ergenlik sivilcesi): Ergenlik dönemindeki ço­cukların % 80’inde görülür ve erkek çocuklarda daha belirgindir. Aşırı olması ileri inceleme gerektirir. Cilt temizliğine önem verilmelidir.

Adet Düzensizlikleri: Kızların çoğunda ilk adeti izleyen iki yıl içinde adetlerinin önemli ölçüde düzene girmesi beklenir. Bu dönemden sonra devam eden adet düzensizliklerinin nedeni araştırılmalıdır. Aşırı adet kanaması ve ağrılı adetler ergenlik çağındaki kızların önemli bir kısmında günlük yaşamı olumsuz etkileyen sorunlar olup nedeni araştırılarak tedavi edilmelidir.

Erkeklerde Meme Büyümesi: Ergenlik çağının erken dönemlerinde sık rastlanan ve % 80’ninde ergenlikteki hızlı hormon artışına bağlı normal bir durum olabilir. Doktorunuz bu durum için gerekirse tetkik yaptırabilir.

Şişmanlık (obezite): Hangi yaşta görülürse görülsün mutla­ka tedavi edilmesi gereklidir. Obez çocukların özellikle ergenlikten sonra kilo vermeleri çok zordur. Bunların en az yarısı erişkin yaşamlarını da obez olarak sürdürmektedirler. Kalp hasta­lıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, solunum rahatsız­lıkları, eklem hastalıkları ve adet düzensizlikleri şişmanlıkla doğrudan ilişkili hastalıklardan birkaçıdır. Obez çocuklar mutlaka hekim kontrolünden geçmeli; gerekli hormon incelemeleri yapıldıktan sonra tedavi edilmelidir.

Unutulmamalıdır ki her çocuk ve ergen; boy ve kilo artışı ile cinsel gelişimi bakımından belirli aralıklarla kontrol edilmelidir.

 

ERKEN ERGENLİK GELİŞİMİ

Cinsel gelişmenin başlama yaşı cinsiyet, ırk, iklim ve çevre koşulları, beslenme ve kalıtsal özelliklere göre farklılık gös­terir. Kız çocuklar, erkeklerden ortalama 2 yıl kadar önce ergenlik dönemine girer. Sıcak iklimler ve deniz seviyesinde yaşayan topluluklarda ergenliğe girme soğuk iklim­lerde ve yüksek rakımlı yerlerde yaşayanlara göre daha erken başlar. Özellikle gelişmiş ülkelerde beslenmenin çok iyi olması, büyüme temposunun hızlanmasıyla birlikte ergenliğe girişin de daha önce meydana gelmesine neden olur.

Ağır fizik egzersiz yapanlarda (sporcu, balerin gibi) ise ergenliğe giriş yaşı daha geç olabilir. Çocukların ergenlik başlama yaşı genellikle anne-babanın ergenlik yaşlarına paralellik gösterir. Özellikle kızlarda ilk adet görme yaşı anneninkine benzer.

Cinsel gelişimin ilk belirtisi kızlarda 10, erkeklerde 12 yaş civarında başlar. Cinsel gelişme belirtilerinin kızlarda 8, erkeklerde 9 yaşından önce başlaması anormaldir ve ileri inceleme gerektirir.

Ergenlik döneminin başlama zamanı gibi süresi de bireyden bireye farklılıklar gösterir ve her çocuk için özeldir. Ortalama 2-5 yıl arasında olan bu sürecin çok hızlanması da erken başlaması gibi anormal kabul edilip incelenmelidir. Bu dönemde cinsel gelişimi sağlayan hormonlar kızlarda yumurtalıklardan salgılanan östrojen, erkeklerde ise testislerden salgılanan testosterondur.

Erken cinsel gelişme kız çocuklarında erkeklerdekinden 10 kat daha sık görülür. Nedeni genellikle beyindeki hormon salgılanmasını düzenleyen bezlerin erken uyarılmasıdır. Ancak nadiren, yumurtalık-testis ya da böbreküstü bezinin bazı hastalıkları da erken cinsel gelişime yol açabilir. Bu nedenle mutlaka bazı incelemeler yapılarak problemin nedeni kesin olarak saptanmalıdır.

Cinsel gelişim sırasında vücutta cinsiyet hormonlarının etkisiyle önemli değişiklikler meydana gelir. Hızlı boy ve kilo artışı ile cinsiyet özelliklerinin belirginleşmesi (meme gelişi-mi, akne, ses kalınlaşması vb.) çocuğun hızla akranların­dan ayrılmasına neden olur. Yaşıtları tarafından itilen bu çocuklar ruhsal gelişimleri henüz buna uygun olmadığın­dan daha büyük çocuk gruplarına da kabul edilmediklerinden arkadaş gruplarından koparak içe kapanırlar. Ayrıca beden görünümü nedeniyle çevre tarafından daha büyük olarak algılandıklarından herkes onlardan yaşından daha olgun davranış bekler ve ruhsal gelişimi buna uygun olmayan çocuk çevre tarafından hiperaktif, şımarık, geri zekalı olarak değerlendirilebilir.

Diğer önemli sorun ilerde ortaya çıkan boy kısalığıdır. Cinsiyet hormonlarının etkisiyle yaşıtlarından önce hızlı boy atan çocuğun kemiklerindeki büyüme kıkırdaklarıda erken kapanacağından büyümesi yaşıtlarından önce sonlanır ve yetişkin boyu kısa kalır. Böylece ilkokulda sınıfın en uzunu olan çocuk, liseye geldiğinde sınıfın en kısası haline gelebilir.

Kaynak : Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği

 

ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ BİLİŞSEL GELİŞİM

SOYUT İŞLEMLER DÖNEMİ (11 YAŞ SONRASI) 

              Bu dönemin özelliği, çocuğun artık “yetişkin” gibi (soyut) düşünebilir hale gelmesidir. J.Piaget bu konuda araştırmalar yapmış ve birtakım sonuçlara ulaşmıştır:Çocuk ya da ergen, bu dönemde tümevarım ve tümdengelim yöntemleriyle düşünebilecek düzeye erişir. Bu dönemden önce, çocuğun tümevarım ve tümdengelim yöntemleriyle düşünememesinin nedenleri şunlardır;

1.     Nesne ve olgular arasındaki ilişkileri kavramadaki yetersizlik;

2.     Çocuğun “iç dikkat” alanımdaki darlık;

3.     Çözümleme bireşim (analiz ve sentez) yapmadaki yetersizlik;

4.     Daha önceki olgu ve olayları anımsamadaki yetersizlik (unutkanlık)

7-8 yaşlarına gelen çocuk, bu bakımlardan, istenen düzeyde olmasa da, bir gelişme göstermiştir.

Tümdengelim için, genellikle, erinlik yıllarının sonunu beklemek gerekir.çocuğun soyut düşünebilme yeteneğini kazanması, geniş ölçüde, zekanın gelişmesini gerektirir.J.Piaget’nin kuramı üzerinde incelemelerde bulunan Dr. Gülseren Günçe, bu konudaki düşüncelerini şöyle tamamlıyor:

1.     11 yaşından küçük çocuk, gördüğünün arkasındaki olası ilişkiyi kavrayamaz. Ergen ve yetişkin ise; görünenin gerçeğin ta kendisi olduğundan kuşkuludur; olayların derindeki nedenini armaya çalışır, görünüşe aldanmak istemez.

2.     Ergen ve yetişkin, görünen olayları, aralarında zihinden birleştirme yoluyla çoğaltır. Yeni ve ilk bakışta kavranılmayan kombinezonları düşünür. Örneğin, x, y, z gibi 3 olayı, olası bulunan bütün kombinezonları ile teker, teker ele alabilir ve üstelik, bunları yok sayabilir, yani hiçbirini ele almayabilir. Somut işlemler çocuğu ise, yalnız bir ya da iki kombinezon üstünde durur. Bunları da zihinsel işlem yoluyla değil, rastlantı sonucu elde eder.

3.     Ergen ve yetişkin düşüncesi, daha az saplantılı ve dolayısıyla daha esnektir. Bu yüzden, beklenmeyen olaylar karşısında düştüğü şaşkınlık daha önemsizdir. Somut işlemler çocuğuna kıyasla daha az paniğe kapılması bundandır. Aynı sonuca değişik yol ve yöntemlerle varabilmesi de, ergen ve yetişkin düşüncesinin esneklik özelliğinden ileri gelmektedir.

Somut işlemler döneminden soyut işlemler dönemine geçişin nasıl olduğu, kesin olarak bilinmemektedir. J.Piaget, bunu ergenlik çağının başlarında görülen nöro- fizyolojik yapı değişikliğine bağlamaktadır.bununla birlikte kişinin içinde toplumun toplumsal ve kültürel yapı ve özelliklerinin de bunda rol oynadığı kabul edilmektedir.

 J.Piaget, uzun çalışmalardan sonra şu sonuca vardı:

“Zihinsel işlemler, bütünleşmiş yapılardan kaynaklanmaktadır.bu yapılar, gelişmenin tümüyle yöneldiği denge tiplerini belirler. Bunlar hem organik, hem psikolojik, hem de toplumsaldırlar;kökleri, organizmanın doğal biçimlerine kadar gider.”(Uğur-Şemin, 1980, s.2) Ona göre, çocuğun 11 yaşından önce basit bazı mantık işlemlerini yapamamasının nedeni, düşünce sürecinin yapısındaki özellikleridir.

Şunu da unutmamak gerekir ki, düşüncenin gelişimi bakımından çocuklar arasında fark vardır.

J.Piaget’nin “zihin gelişimi” ile ilgili bu kuramı, eğitimde gözlem ve deneye ne kadar önem verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Öğretimde “somuttan soyuta” ve daha genel olarak, eğitimde “etkinlik” ilkesinin bilimsel dayanaklarından biri budur. Buna, toplumsallaşmayı da ekleyebiliriz. Bu etkinliklere yer verilerek yapılan bir öğretimde, çocuk, hem kendi yaşantıları, zeka bakımından gelişmesine de yol açar. Çocuğun yetişkin mantığına erişmesi, eğitim arcılığıyla hem hızlandırılabilir, hem de kuvvetlendirilebilir. Görülüyor ki çocuk zihni ile yetişkin zihni arasındaki ayrım, yalnız bir nicelik ayrımı değil, aynı zamanda, bir nitelik ayrımıdır. Eğiticinin, bunu da her zaman göz önünde bulundurması gerekir. İlkokullarda bir gözlem, deney ve iş dersi olarak okutulan Hayat Bilgisi dersinin varlık nedeni de budur. Çocuğu, çocuk gerçekçiliğinden, canlıcılıktan, olguların nedenini hep insanlarda ya da doğa üstü varlıklarda aramaktan kurtarmak. Kısaca, çocuğu nesnel düşünüşe alıştırmak(Cavit Binbaşı oğlu, 1995, s.96-97)

Piaget’ye göre birey ergenlik dönemi ile birlikte yetişkin gibi düşünebilme özelliklerini kazanır, soyut düşünebilmeye başlar. Bu dönemde zihinden işlemler yapılabilir, hipotez geliştirilerek problemlere analitik çözümler bulunabilir. Satranç bu açıdan hipotetik düşünmeye ağırlık veren bir oyun olarak örnek verilebilir. Soyut işlemler dönemi ile birlikte kişi satranç oynamaya başlayabilir. Daha önceki dönemlerde  satranç karmaşık ve anlaşılmaz bir oyundur. Örnek için, bu dönemdeki bir kişiye  “odanın bir köşesinden öbür köşesine kaç olası yolla gidilebileceği” sorulduğunda sonsuz sayıda olduğu cevabı alınabilir. Oysa daha küçük çocuklar iki kenar ve bir orta yol olmak üç yolla gidilebileceğini söylerler.

Bu dönemin diğer bir düşünce özelliği de birleştirmeci (kombinasyonel) düşünmedir.birkaç faktörün birlikte ele alınarak sorunun çözülmesi bu dönemde edinilir. Ayrıca faktörler bu dönemde soyutlanabilir ve bilimsel sorunlara çözümler aranabilir.

Bir sarkacın salınımı neye bağlıdır diye sorulduğunda  bu dönemden önceki çocuklar ipin uzunluğu, ağırlık ve uygulanan kuvvet faktörlerini birbirlerinden soyutlayamazlar ve örnek için hem kuvveti, hem ağırlığı değiştirerek çözüm bulmaya çalışırlar. Soyut işlemler dönemi ile birlikte kişi ipin uzunluğunu ve ağırlığı sabit tutup, kuvveti değiştirerek kuvvetin etkili olup olmadığını anlayabileceğini düşünmeye başlar.

Göreli (kişiye, yere, zamana göre değişen) kavramlar da bu dönemde edinir. Göreli bir kavram olan kardeş kavramını çocuk 2-3 yaşlarında iken (belki doğru) kullanmaya başlar, yani çocuğa kaç kardeşin var dendiği zaman çocuk doğru cevap vermeye başlar. Ama kardeşin ne olduğu, kardeşlerin kaçar kardeşi olduğu gibi başkalarının perspektifinden olaya bakabilme özelliği 12-13 yaşlarında edinilir. İlkokul üçüncü sınıf öğrencileri sınıftaki, evdeki kişileri kardeş sayma eğilimi gösterirler. 12 yaş civarındaki ilkokul 5. sınıf öğrencilerinin büyük bir kısmı kardeşin ne olduğunu anlayabilmiş hale gelmiştir. Benzer bir durum yön kavramları içinde geçerlidir. Bir yönden bakıldığında sağda olacağı soyut işlemler döneminde anlaşılır.

Bu dönemde de ergen ben merkezciliği denilen herkesin ona dikkat ettiği gibi bir düşünce biçimi görülür. Bu düşünce biçimi yüzünden ergen herkesin ona baktığı, onu  gözlediğini düşünür ve kendini sürekli olarak sahnede hisseder. Bu ben merkezcilik, görüldüğü gibi çocuğun başkasının perspektifinden olaya bakmamasından farklıdır. Ergen başkalarının perspektifine alabilmeye başladığı için “ya onlar ne der?” diye düşünmeye başlamıştır.

Bu dönemdeki kişilere verilecek eğitimde daha çok soyut içeriğe yer verilmesi onların yeni, yeni kazanmaya başladıkları düşünce özelliklerini kullanma fırsatı verecektir. Dersler de bu olanağın sunulması yararlıdır. Ancak hatırda tutulması gereken diğer bir husus ta, derste anlatılan bir takım kavramların hala fazla soyut gelebilmesidir. Bu yüzden laboratuar deneyi gibi yöntemler (özellikle daha önceden yaşantılarının olmadığı hususlarda) eğitimde yararlıdır. Ergenlik dönemine giren kişilerin kardeş kavramını bile henüz tam olarak edinmedikleri akıldan çıkarılmamalıdır.

Eğitim bireysel farklılık gösteren öğrencilere de hitap ettiğine göre sınıfta soyut düşünme özelliğini kazanan öğrencilerin yanı sıra henüz bu özelliği edinemeyen öğrencilerin de bulunabileceği hatırda tutularak somut materyaller kullanılmalıdır. Bu dönem bireysel farklılıkların artmaya başladığı bir dönemdir. Bu yüzden gelişim kuramcıları bu dönemden itibaren yaş belirtmemeye başlarlar.(Bacanlı, 1999, s.56,57)

Soyut işlemsel düşüncenin önemli boyutlarından biri bilimsel düşünce yapısını kazanmaktır. Bilimsel düşüncenin yapısı hipotezler oluşturmak, olası çözümleri sistematik bir şekilde değerlendirmek ve zorlu bir problem karşısında doğru cevaba ulaşmaktır. Karmaşık bir düşünce yapısı gerektiren durumlarda irdeleme, tahayyül etme, hipotez oluşturma ve soyut düşünebilme becerileri geçerli olmaktadır.

11 yaşından sonra ergenin düşünce yapısında meydana gelen önemli değişikliklerden biri, kendinden küçük çocuklara göre daha soyut düşünebilmesidir. Gerçek ve somut uyaranlar ergenin düşünmesi için gerekli olan uyaranlar değildir.Ergen görsel uyaranları olmayan boyutlarda da düşünce üretebilir. Hipotezler, olasılıklar veya tamamen soyut öneriler bağlamında düşünce üretip, olası problemi mantık yoluyla çözümleyebilirler. Ergenin soyut işlemsel dönemdeki düşünce yapısı ve özelliklerini sözlü problem çözme becerisinde görmek mümkündür. Somut işlemsel beceri düzeyindeki çocuk için Ayşe’nin boyu = Cemre’nin boyu problemini çözmesi için problemin elemanlarını görmesi esastır. Oysa soyut işlemsel düşünceye ulaşmış bir ergen için benzeri bir problem sözlü olarak da çözümlenebilir.

Ergenin soyut düşünce niteliklerinden biri de düşünmek için düşünme özelliğidir. Örneğin, bir ergen şöyle yakınabilir: “Ne olduğumu, kim olduğumu niçin düşündüğüm için düşünmeye başladım” .Ergenlerde düşünceye ve düşüncelerin soyut özelliklerine eğilim ve ilgi artmıştır. Ayrıca ergenlerin düşünceleri olasılıklar ve idealizm yüklüdür. Daha küçüklerde ise düşünceler nesnel özellikler ve bilinç ile belirlenmiş bir durumdayken, ergenlerin düşünceleri kendilerinde ve başka kişilerde olmasını arzu ettikleri ideal özellikler ve spekülasyonlara yüklüdür. Bu tür düşünceler de ergenin kendisini ve başkalarını ideal özellikler ile karşılaştırmasına imkan sağlar. Genç olası durumlar ve hayallerle yüklü düşünce alemi içindedir ve ergen bu düşünceler içinde sabırsızlık ve kararsızlık gösterir.

Kişiler son çocukluk döneminden sonra akıl yürütme özellikleri itibariyle de değişme gösterirler.Ergenlik yıllarında akıl yürütmenin esaslar, hipotezler kurup, hipotezlerden sonuç çıkarma şeklinde gerçekleşmektedir. Hipotez – sonuç muhakemesi şeklinde tanımlanan bu akıl yürütme tarzı, bilimsel anlayışın temelini oluşturur. Ergenin akıl yürütme şekli soyut işlemsel düşüncenin karakteristikleri ile açıklanabilir. Gerçeklerden farklı olarak varsayım ve olasılıklarla düşünme ve sürekli kendi düşünce lerine yansıtması şeklinde bir düşünce mekanizması vardır. Bu düşünce mekanizması ergenliğin tipik özelliklerinden sorumludur. Ergen kendi dünyasına odaklaşmış, gelecekle ilgili planlarla meşgul, geleceğe yönelmiş ve ideolojik bakış açıları geliştirmekle ilgilidir.

Soyut işlemsel düşüncenin iki aşamada olduğu kabul edilmektedir. Birinci aşamada hipotez oluşturma becerisindeki artış nedeniyle sınırsız olasılıkları içeren düşünceler ağırlıklıdır. Bu aşamadaki ergenin düşüncesinde gerçekler bastırılmıştır. İdeal olan ve olası olan düşünce tarzı hakimdir. Ergenliğin ortasına doğru gencin zihinsel yapısında bir dengelenme görülür. Ergenliğin ikinci aşamasında, gençler artık düşünce ürünlerinde yaşantının kendisiyle bağdaştırma durumundadırlar.

Soyut işlemsel düşüncenin yerleşmesi konusunda Piaget (1952) başlangıçta 12-15 yaşı esas almıştır. Soyut işlemsel düşüncenin ilk yılların da  olduğunu kabul etmiştir. Ancak daha sonraki yapıtlarında Piaget (1972) Soyut işlemsel düşüncenin yaklaşık 15-20 yaşları arsında yerleştiğini iddia etmiştir.

Soyut işlemsel düşüncenin gelişim özelliklerini Piaget’in özümleme ve uyum temel kavramları ile de açıklamak mümkündür.Özümleme, ergenlerin mevcut bilgilerine yenilerinin alması, yani bilgiyi içselleştirmesi şeklinde gerçekleşir. Uyum mekanizması da ergenin yeni bilgilere ulaşmasıdır. Ergenliğin başlangıcında zihinsel süreçlerin uğradığı değişikler gereği özümleme mekanizmasında bir artış mevcuttur. Bu özümleme sürecindeki yoğunlaşma ergenin dünyasında çok fazla sübjektif ve idealistik değerlendirmesine zemin hazırlar. Orta ergenlik noktasında özümleme ve uyum mekanizmalarında bir dengeleme söz konusu olur. Ergen uyum sürecini kullanarak bilişsel zenginliğini geliştirir. Bu bağlamda soyut işlemsel düşüncenin özümleme safhası ergenliğe geçişi belirlemektedir.(Aydın, 1997, 156, 157)

11 yaşından sonra başlayan ve mantıksal düşünmenin yetişkinler düzeyine eriştiği bu döneme “Formel İşlemsel Dönem” denir. Bu evrede çocuklar görüşlerini haklı gösterebilecek düşünce kurallarını ve mantık yollarını bulmaya başlarlar. Piaget, formel işlemlerin diğer insanlarla işbirliği sayesinde oluştuğunu ileri sürer. 7-8 yaşlarından itibaren sosyalleşmeye başlayan çocuk, 11-12 yaşlarında oyun kurallarının kişiler arası anlaşma sonucu meydana geldiğini anlayacak kadar bu alanda ilerlemiş durumdadır. Görüş alışverişi ve tartışma çocuğun yaşamında önemli bir yer almaya başlar. Ergenliğin başlangıcıyla birlikte sosyal yaşam içinde kişisel görüş ve tartışmaları içeren bir işbirliği gerekli olmuştur artık. Bu da çocuğun anlayışının giderek geliştiğini ve daha önce sahip olmadığı bazı alışkanlıkları kazandığını gösterir. Bunun sonucu olarak da çocuklar bazı tahmin ve varsayımlar ileri sürebilirler. Kurduklar varsayımları sınamadan geçirir, soyut düşünür, genellemeler yapar ve soyut kavramları kullanarak bir durumdan ötekine geçebilirler.

Çocuklar giderek birbirlerini daha iyi anlayabilirler, başkalarının görüş açılarına göre düşünebilirler. Bu durum olaylar olmadan sonuçlarını kestirme yeteneğini geliştirir.Bir başka deyişle, söylemeden, harekete geçmeden bir şeyi düşünüp tartma (reflection) süreci, çocuğu zihinsel bir tartışmaya yöneltir. Buna “içselleşmiş düşünce ya da konuşma” denebilir.

Böylece Piaget, formel düşünüşün işbirliği yoluyla bir sosyalleşme süreci olduğunu ileri sürer ve şöyle der: “zeka söz konu olduğunda, işbirliği nesnel olarak yürütülen bir tartışmadır. Çalışmada işbirliği, fikirlerde alışveriş, karşılıklı kontroldür.” Piaget’ye göre, mantığın gelişmesi ve kurulmasında işbirliği önemli bir dizi davranış biçiminin temelidir. Formel işlemlerin bu gelişimi, işbirliği ve tartışma olmaksızın gerçekleşemez.

Birçok açıdan düşünebilme ergene yeni bir düşünce esnekliği sağlar. Çocuğun eylem çerçevesinde sınırlı olmasına karşılık, ergen zihninde birçok seçeneği gözden geçirip inceleyebilir, kuramlar biçimlendirebilir ve düşsel dünyaları kavrayabilir. Gerçek ya da olası sosyal sistemlerin çeşitliliği konusuna ilgisinin artması sonucu, genç kendi standartlarına eleştirici bir tavır takınır, böylece kendisine ve üyesi olduğu çeşitli grupların görüşlerine tarafsız bir gözle bakmaya başlar. Toplumun gelenek ve göreneklerine, kurallarına karşı tutumu değişir. Bunların değişmez olduklarını düşünen çocuğun tersine, genç bunların yetişkinler tarafından kararlaştırıldıklarını ve değişik gruplara göre farklılıklar gösterebileceklerini kavrar. Örneğin, oyun oynarken diğerlerinin onayı olursa, oyun kurallarını değiştirebilir. İyi bir insanın bazı kötü yanlarının da bulunabileceğini kabul eder.

Çocuk ta düşüncenin formel işlemler düzeyine ulaşmış olmasının göstergesi, Piaget’ye göre, çok sayıda probleme çözüm getirebilmesidir. 12 yaş dolaylarında çocuk bazı teklifler çerçevesinde mantık yürütmeye ve tartışmaya başlar. Örneğin, çocuk: “Şunlar, şunlar olursa, (önceden görülmeyen) şu sonuç ortaya çıkar,” diyebilir.Ya da yüzen ve batan nesneleri gruplandırırken: “şu kadar metalin ağırlığına eşit olması için bu kadar odun olması gerekir,” diye bir sonuca ulaşabilir. Çocuk, deneme, yanılma yoluyla çözümü bulduğunda ya da varsayımını doğruladığında doyuma sağlar.(Yavuzer, 1999, s:282,283)

 ERGENLERİN BİLİŞSEL YAPILANMALARINDA FARK VAR MIDIR?

  Piaget ergenin bilişsel yapısına, soyut işlemsel düşünceye evrensel açıdan yaklaşır. Ergenlerin bilişsel yapılarındaki bireysel farklılıklar üzerine odaklaşmamıştır.Ergenlerin düşünce yapılarında bireysel farklılıkları inceleyen çalışmalar da vardır. Strahan (1983) ergenliğin ilk yıllarında bazı ergenlerin soyut işlemsel düşünce yapısında olduğunu iddia etmektedir. Bu durumun 1/3 oranında mevcut olduğunu kabul etmektedir. Bazı araştırıcılara göre, soyut işlemsel düşünce ergenin yaşının ilerlemesiyle gelişeceği düşüncesi hakimdir. Ancak bazı ergenlerin hatta erişkinlerin bile soyut işlemsel tarzda düşünce üretemedikleri değerlendirilmektedir. Üniversite öğrencileri arasında %17 ile %67’ sinin soyut işlemsel düşünce özelliğini sahip olduğu bildirilmiştir. Ayrıca soyut işlemsel düşünceyi kullanma, mevcut durumdaki konunun içeriğine göre farklılaşabilir. Örneğin, 14 yaşındaki ergenler cebir problemlerini analizle durumunda soyut işlemsel düşünceden yararlanılırken; sözel içerikli problemler, insanlar arası ilişkilerde ve akıl yürütmede aynı düşünce mekanizmasını kullanmayabilirler.

Ergenler iyi bildikleri ve deneyimli oldukları konularda soyut işlemsel düşünceden yararlanma eğilimindedirler. Çocuklar ve ergenler yaşantıları ve deneyimlerinin birikimi sonucu yoğun bilgi birikimine sahip olurlar. Oyunlar, hobiler, spor ve çeşitli ders konuları, çeşitli yaşam alanlarındaki deneyimleri üst seviyede olgunlaşmış düşünce yapısını mümkün kılar. Bazı durumlarda bilgi birikiminden başka soyut işlemsel düşünceye bağlı akıl yürütme durumu, bilgi birikimine katkı sağlar. Gerek somut ve soyut işlemsel düşüncedeki değişiklikler, gerekse yaşantı deneyimleri ve bilgi birikimi ergenin bilişsel dünyasını yapılandırır.(Aydın, 1997, s:158,159)

 KAYNAKLAR :

Bacanlı, Doç. Dr. Hasan, Eğitim Psikolojisi Gelişim Ve Öğrenme, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2. Basım, 1999

Binbaşıoğlu, Cavit, Eğitim Psikolojisi, Binbaşıoğlu Yayınları, Ankara, 9. Basım, 1995

Aydın, Prf. Dr. Betül, Çocuk Ve Ergen Psikolojisi, Marmara Üniversitesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1997

Yavuzer, Prf. Dr. Haluk, Çocuk Psikolojisi, Remzi Kitap Evi, İstanbul, 18. Basım, 1999

Formel İşlemsel Dönem (Formal Operational Stage)

 Onbir yaşından sonra başlayan ve mantıksal düşünmenin yetişkinler düzeyine eriştiği bu döneme “ Formel İşlemsel Dönem” denir. Bu devrede zihinsel gelişim somut operasyonlardan formel operasyonlara geçer. Formel operasyonlar düzeyine gelen artık yetişkin dünyasıyla tam bir iletişim içine girmeye hazırdır. Çünkü bilişsel gelişimin en son aşamasına gelmiştir. Formel operasyonlar gelişirken bireyin kişilik yapısı da gelişir ve bireyin ahlak anlayışında olduğu kadar, kendini algılayışında da temel değişiklikler yer alır. Bu evrede çocuklar görüşlerini haklı gösterebilecek düşünce kurallarını ve mantık yollarını bulmaya başlarlar.

 Piaget, formel işlemlerin diğer insanlarla işbirliği sayesinde oluştuğunu ileri sürer. Ona göre formel operasyonların gelişimi oniki ile ondört yaş arasında başlar. Operasyon öncesi çocuk eliyle nesnelerin yerlerini değiştirip belirli bir sıraya koyabilir. Somut operasyonlar devresindeki çocuk düzenlemeyi semboller aracılığıyla zihinde yapabilir. 7-8 yaşlarından itibaren sosyalleşmeye başlayan çocuk, 11-12 yaşlarında oyun kurallarının kişiler arası anlaşma sonucu meydana geldiğini anlayacak kadar bu alanda ilerlemiş durumdadır. Görüş alışverişi ve tartışma çocuğun yaşamında önemli bir yer almaya başlar.

 Formel operasyonlar devresinde ise çocuk semboller düzeyinden bir aşama ötesine giderek düşünce düzeyine ulaşır. Bu düzeye ulaşan bir çocuk, belirli bir sorunu çözebilmek için değişik hipotezler geliştirir ve her hipotezi birer birer dener. Çocoğun düşüncesine ve sorunlara yaklaşmasına bir düzenlilik, formel yapı, akıl yürütme süreci gelmiştir. Somut operasyonlar devresindeki çocuk var olan nesneleri gösteren sembollerle düşünürken, formel operasyonlar devresindeki çocuk olası ( muhtemel) seçenekler üzerinde düşünebilir.

 Ergenliğin başlangıcıyla birlikte sosyal yaşam içinde kişisel görüş ve tartışmaları içeren bir işbirliği gerekli olmuştur artık. Bu da çocuğun anlayışının giderek geliştiğini ve daha önce sahip olmadığı bazı alışkanlıkları kazandığını gösterir. Bunun sonucu olarak da çocuklar bazı tahmin ve varsayımlar ileri sürebilirler. Kurdukları varsayımları sınamadan geçirir, soyut düşünür, genellemeler yapar ve soyut kavramları kullanarak bir durumdan ötekine geçebilirler.

 Çocuklar giderek birbirlerini daha iyi anlayabilirler, başkalarının görüş açılarına göre düşünebilirler. Bu durum olaylar olmadan sonuçlarını kestirme yeteneğini geliştirir. Bir başka deyişle, söylemeden, harekete geçmeden bir şeyi düşünüp tartma (reflection) süreci, çocuğu zihinsel bir tartışmaya yöneltir.Buna “içselleşmiş düşünce ya da konuşma” denebilir.

 Böylece Piaget, formel düşünüşün işbirliği yoluyla bir sosyalleşme süreci olduğunu ileri sürer ve şöyle der: “ zeka sözkonusu olduğunda, işbirliği nesnel olarak yürütülen bir tartışmadır. Çalışmada işbirliği, fikirlerde alışveriş, karşılıklı kontroldür.” Piaget’ ye göre, mantığın gelişmesi ve kurulmasında önemli işbirliği önemli bir dizi davranış biçimini temelidir. Formel işlemlerin bu gelişimi, işbirliği ve tartışma olmaksızın gerçekleşemez.

 Mantıksal düşüncenin kendini gösterdiği düşünce tarzlarından biri tümden gelimdir. Tümden gelim düşünme tarzında (deductive reasonink) belirli bir genelleme, doğruluğu kabul edilen bir temel düşünce alınır ve bu düşüncenin doğurduğu olasılıklar bulunur. Bu düşünce genellikle şu tip cümle yapısıyla kendini gösterir: Eğer A doğruysa, o zaman B’nin doğru olması gerekir. Örneğin, “ Eğer Erikson’ un  kuramı doğruysa , o zaman oniki yaşındakilerin düşüncelerinde formel operasyonlar  gözleyebilmeliyiz.”

 Küçük çocuklarda gözlenen daha fazla tümevarım (inductive reasoning ) türünden akıl yürütmedir. “ Annem köpekten korkmuyor, babam köpekten korkmuyor, öyleyse benim de köpekten korkmamam gerekir”  gibi. Bu tip akıl yürütme türünde çocuk, tek tek deneyimleri aracılğıyla bir genellemeye ulaşır. Yetişkinler hem tüme varım hem de tümden gelim  akıl yürütme biçimlerini kullanırlar. Bilişsel aşamasının bu devresine gelen çocuk, ondört yaşından sonra, aynı bir yetişkin gibi, her iki tür akıl yürütmeyi de kullanabilir.

 Birçok açıdan düşünebilme ergene yeni bir düşünce esnekliği sağlar. Çocuğun eylem çerçevesinde sınırlı olmasına karşılık, ergen zihninde birçok seçeneği gözden geçirip inceleyebilir, kuramlar biçimlendirebilir ve düşsel dünyaları kavrayabilir. Gerçek ya da olası sosyal sistemlerin çeşitliliği konusuna ilgisini artması sonucu, genç kendi standartlarına eleştirici bir tavır takınır, böylece kendisine ve üyesi olduğu çeşitli grupların görüşlerine tarafsız bir tavırla bakmaya başlar. Toplumun gelenek ve göreneklerine, kurallarına karşı tutumu değişir. Bunların değişmez olduklarını düşünen çocuğun tersine, genç bunlara göre farklılıklar gösterebileceklerini kavrar. Örneğin, oyun oynarken diğerlerinin onayı olursa, oyun kurallarını değiştirebilir. İyi bir insanın bazı kötü yanlarının da bulunabileceğini kabul eder.

 Her birey formel operasyonları tam anlamıyla geliştirmeyebilir. Bilimsel düşünmenin ve mantıksal konuşmanın son derece önem verildiği Batı uygarlığında dahi, yetişkinlerin ancak % 60’nın tüm formel operasyonları geliştirebildiği tahmin edilmektedir. Bilim ve teknolojinin toplumsal ve kültürel yaşantıların temeli olmayan diğer uygarlıklarda, bu oranın daha da düşük olduğu düşünülmektedir.

 Piaget bu durumun bir etkileşim olayı olarak yorumlar, başka bir deyişle bilişsel bakımdan formel operasyonlara hazır hale gelen birey, çevreden bu yönde uyarım ve teşvik görürse gelişmesini tamamlar, toplumsal çevre bu düşünsel gelişmeyi beğenmiyorsa ve birey kendini mantıksal düşünmesinden dolayı toplumda yabancılaşmış hissediyorsa, bu tip düşünmeden uzaklaşır ( Inhelder & Piaget , 1958 ).

 Yukarıdaki açıklamaya ek olarak Piaget, içinde yetiştiği kültürel ve toplumsal çevrenin çocuğun bilişsel gelişimini şu şekilde etkilediğini açıklar: Çocuk bir aşamadan diğerine, daha önceki aşamadaki düşünce tarzı yetersiz kaldığı ve çevresine uyum yapabilmek için zorlandığı için geçer. Bazı toplumlarda çocuk formel operasyonları kullanmak için zorlanmaz, doğa ve toplum çevresine uyumunu somut operasyonlar aşamasındaki düşünce tarzıyla yapabilir. Belki de bilim ve teknolojinin baskın olmadığı tarım ülkelerinde, formel operasyonların gelişmesi bu nedenle durur.

 Bilimsel ve teknoljik bilginin  her aşamada gerekli olduğu endüstrileşmiş ülkelerde, formel operasyonlara dayalı düşünce biçimi, bireyin eğitimini başarıyla tamamlayıp doktor, mühendis, bilgi işlem uzmanı gibi başarılı bir meslek sahibi olması için gereklidir. Böyle toplumlarda eğitimin temelini formel operasyona dayalı düşünce oluşturur.

 Ahlaksal Düşüncenin Gelişmesi: Şimdiye kadar sözünü ettiğimiz algılama ve düşünsel gelişme, çocuğun nesneler ve olaylarla ilgili bilişsel gelişmesini ifade eder. Çocuk insan ilişkilerini de algılar ve bu alandaki bilişsel gelişme onun ahlaksal (moral) düşüncesinin temelini oluşturur. Kohlberg ahlaksal düşüncenin gelişmesini gösteren  yedi aşamalı bir tablo oluşturmuştur. (Kohlberg & Elfenbein, 1975 ; Walker 1980) Bu tabloya göre çocuk en somut ve yüzeysel ahlak anlayışından en soyut ve derin ahlak anlayışına ulaşır.Aşamaları özetleyerek gözden geçirelim:

 1.Aşama. Ceza ( punishment) ve iteat (obedience) yönelimi:  Davranış bütünüyle dışardan denetlenir. Dışarıdan gelen emirler cezalar ve ödüllemeler davranışın yönünü belirler. Cezalandırılan davranış kötü, ödüllendirilen davranış iyidir.Gücü elinde tutan otoritenin ( yetişkinlerin ) her dediği doğrudur.

 2. Aşama.Bireysellik(individualism), amaca yönelik değiş tokuş (instrumental exchange): Bireyin gereksinmelerini gideren her şey doğrudur. Karşısındaki ile doğru dürüst bir alış veriş ve değiş tokuş kurabilmek bir kimsenin doğru yolda olduğunu gösterir. Bireyler arasındaki anlaşma  ve söz vermelere değer verilir.

 3. Aşama .İyi çocuk yönelimi: Diğerlerini, özellikle kişinin aile üyeleri gibi yakını olan kimseleri memnun etmek için yapılan hareketler doğrudur. Bireyin kendisinden bekleneni yapması en doğru hareket biçimidir.

 4. Aşama. Yasa ve Düzen ( law and order) Yönelimi:  Çocuğun algılaması aile sınırlarını aşmış ve tüm toplumu kapsamaya yönelmiştir. Bireyin görevini yapması, yasalara boyun eğmesi, yasayı temsil eden otoriteyi dinlemesi ahlaksal davranış olarak görülür.

 5. Aşama. Toplumla Sözleşme (social contracts) Yönelimi: Yasalar önemlidir, ancak bu aşamada yasalar, istenildiğinde değiştirilebilen sözleşmeler olarak görülür. Yasaların amacı toplumun büyük kesimine hizmet edebilmek olduğuna göre, sırası geldiğinde bu amacı gerçekleştiren diğer seçeneklerin düşünülmesinde de bir sakınca olmamalıdır. Sözleşme ve anlaşmalar bir kez yapıldıktan sonra her iki tarafı da bağlayıcı bir özellik taşır.

 6. Aşama. Evrensel Ahlak İlkeleri (universally ethical principles) :  Bu aşamada bireyin düşünüşünü temel ahlak ilkeleri belirler. Ahlak ilkeleriyle yasalar arasında çoğu kez bir çelişki olmadığı için, ahlak ilkelerine uyan birey kendiliğinden yasaya uygun davranmış olur. Ne var ki , yasa ve ahlak ilkeleri arasında bir çelişki olduğunda, bireyin ahlak ilkelerine uyması beklenir.

 7. Aşama.Kutsallıktan Kaynaklanan Ahlak Anlayışı: Bu aşamada birey kendini, içinde yaşadığı toplumu, insan ırkını aşan evrensel bir düzen kurmaya çabalar ve bu kutsal düzenin bir parçası olarak her şeyle uyum içinde yaşamaya yönelir. Bu tip düşünüşün temelinde Mevlana’nın , Yaratıcı’ya duyulan sınırsız sevgi ve bağlılığın yarattığı, “ Gel ne olursan gel, evimiz gönül evidir, kapısı herkese açıktır” anlayışı yatar.

 Kohlberg’e göre gelişim aşamaları evrenseldir ve her aşamada kendinden  bir önceki aşama gerçekleştikten sonra kendisini gösterir. Çocuk “ diğer kimsenin” görüşünün , olaya bakışının farkına varıp, onu kendi düşüncesiyle ilişki haline getirebildiği oranda ahlaksal gelişime devam eder. Fakat, her bireyde ahlaksal gelişme aşamalarının tümünün gelişmesi beklenemez. Sosyal ve kültürel çevresine bağımlı olarak her birey kendi koşulları içinde ahlaksal gelişmesini sürdürür. Bu nedenle bireyler arasında aşama farklılıkları gözlenebilir.

 “Ahlaksal düşüncenin gelişim düzeyi ile, bireyin ahlaksal davranışı arasında bir ilişki var mıdır?” sorusu psikologları sürekli ilgilendirmiştir. Bu konuda yapılan araştırmalar kesin bir sonuca ulaşamamış ve psikologlar açık seçik bir genellemeye gidememişlerdir. Varılan en belirgin sonuç şudur: Ahlaksal düşünce bireyin ahlaksal davranışını belirleyen değişkenlerden biridir. Ahlaksal davranışı, yasaklanan davranışın çekicilik derecesi, bireyin içinde bulunduğu grubun baskısı, yakalanma ihtimalinin düşük veya yüksek olması gibi başka faktörler de etkiler. Her bireye göre değişkenlerin değeri farklı olabileceğinden, bu konuda herkes için geçerli bir genelleme yapmak  zordur.

 KAYNAKÇA:

§                       ÇOCUK PSİKOLOJİSİ ( PROF. DR. HALUK YAVUZER),

§                       İNSAN VE DARANIŞI (DOĞAN CÜCELOĞLU)

 

 

Herşeyin bir güzelliği var, herkes göremese de...  
  PSİKOLOJİK DANIŞMAN
AHMET VURAL
 
HAFTALIK PROGRAM  
  Hangimiz bir gün yataktan kalkıp da daha akıllı olduğumuzu görmek istemeyiz ki? Bu dilek her ne kadar ütopik olarak görülse de bir bilim adamının yöntemi, 1 hafta gibi kısa bir sürede, zekayı yüzde 40 oranında artırmanın mümkün olduğunu ortaya koydu. Beynin herhangi bir kas gibi olduğunu ve egzersizlerle güçlenebileceğini öne süren İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nin Biyomedikal Bölümü’nden Prof. Mark Lythgoes’in 1 hafta süren programı BBC’de yayınlandı. Programa katılan 100 kişinin IQ’larında, yüzde 40 oranına varan artış görüldü. Bu artış katılımcıların programa katılmadan önce girdikleri testle, programdan sonra uygulanan test sonuçları karşılaştırılarak elde edildi.

İşte bir haftalık program

Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığını elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kaparatak duş alın.

Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın.

Pazartesi: Akşam yemeğinde yağlı balık yiyin. İşe ya yürüyerek ya bisikletle ya da daha önce kullanmadığınız bir araçla gidin.

Salı: Sözlükten bilmediğiniz sözcükleri öğrenin. Ve bunları günlük konuşmanızda kullanmaya çalışın.

Çarşamba: Yoga, Pilates ya da meditasyon derslerine katılın. Daha önce tanımadığınız bir insanla konuşun.

Perşembe: İşe daha önce kullanmadığınız bir yoldan gidin. Televizyondaki ciddi bilgi programlarını izleyin.

Cuma: Alkol ve kafein tüketmekten kaçının. Alışverişe çıkarken listeyi ezberlemeye çalışın.
 
Bugün 78 ziyaretçi (94 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol