PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK
PSİKOTERAPİLER  
  ANA SAYFA
  İletişim
  ERİCH FROMM VE HÜMANİSTİK PSİKANALİZ
  DİNAMİK PSİKOTERAPİ
  KAREN HORNEY VE BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM
  AKILCI-DUYGUSAL TERAPİ
  ROGERS ve BİREY MERKEZLİ DANIŞMA YAKLAŞIMI
  GERÇEKLİK TERAPİSİ
  GEŞTALT TERAPİ ( F. PERLS )
  Holistik Tedavi
  VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ
  AYNA TERAPİSİ
  BİBLİO TERAPİ
  BİLİŞSEL PSİKOTERAPİ
  BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
  Bilişsel Davranışçı Oyun Terapisi
  Bütünleyici Bireysel Terapi ( BBT )
  çözüm odaklı kısa süreli yaklaşım
  EMDR TERAPİ
  ERİCKSONİAN PSİKOTERAPİ
  E-TERAPİ
  Feminist terapi
  FOTOTERAPİ (IŞIK TERAPİSİ)
  Hidro Terapi
  HİLL & O'BRİEN TERAPİSİ
  HÜCUM TERAPİSİ
  JUNG TERAPİ
  LOGOTERAPİ
  Müzik Terapi
  Oyun Terapisi
  Pozitif Psikoterapi
  Sine-Terapi
  ŞEMA TERAPİ
  HİPNO-TERAPİ
  AİLE DANIŞMANLIĞI
  CİNSEL TERAPİ
  ERGENLİK PSİKOLOJİSİ
  LİNK
  ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
  nevzat tarhan
  Konuşma ve Dil Terapisi
  ÇOCUK RESMİNİN GELİŞİM AŞAMALARI
  PSİKOTERAPİ TÜRLERİ
  HİPPOTERAPİ
  Yiğidi Öldür Terapi Deme!
  Duanın Psikolojik ve Sosyolojik Faydaları
  PSİKOLOJİK DANIŞMA İLKE VE TEKNİKLERİ
  Ön Görüşme Sürecinin Öğeleri
  TERAPÖTİK İTTİFAK VE İLİŞKİ
  DOĞU HİKAYELERİYLE PSİKOTERAPİ
  empati ve empatiyi iletme
  İLK GÖRÜŞME
  Seçmeci (Eclectic) Yaklaşım
  PSİKOLOJİK DANIŞMANIN SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
  Psikolojik Danışma Süreci
  Psikolojik Danışmada Danışmanın Rolü ve İşlevi
  Psikolojik Danışmanın Amaçları
  psikolojik yardım aşamaları
  kendini tanıma rehberi
  KİŞİLİK TESTİ
  DEPRESYON
  Depresyon Testi
  STRESE DAYANIKLILIK ÖLÇEĞİ
  HAFIZANIZI GÜÇLENDİRMEK İÇİN 8 ADIM
  ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
  NE KADAR PANİKSİNİZ?
  DUYGUSAL ZEKA TESTİ
  Hipnoz ve Depresyon
  Hipnoz ve kötü alışkanlıklar
  Hipnoz, Çözülme ve Travma
  HİPNOZ VE KONVERSİYON BOZUKLUKLARI
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Kontrolünde Hipnoz
  ŞİŞMANLIKTA HİPNOTERAPİ
  Yeme Bozuklukları ve hipnoz
  Zeka Geliştirmek İçin 5 Yöntem
  Adleryan Terapi Teknikleri
  KENDİNİZİ DERS ÇALIŞMAYA NASIL KONSANTRE EDEBİLİRSİNİZ?
  BİOENERJİ
  EMPATİ
  Evlilikte Stres Kaynakları
  Stres ve Manevi Yaşam
  Stres ve Sabır
  Stres
  Kendi stresini yönetmede teknikler
  Stres’in Etkileri
  pozitif stres yönetimi
  GRUP PSİKOTERAPİSİNDE DEĞİŞMEYE YOL AÇAN SAĞALTICI FAKTÖRLER
  Grupla Psikolojik Danışma
  ÇOCUKLARDA DÜŞÜNME BECERİLERİ NASIL GELİŞTİRİLİR?
  Zeki çocuklar yetiştirmenin püf noktası
  Bediüzzaman'ın Eğitim Yaklaşımı
  İnsan problemlerine Kur’ân’î çözümler
  Proaktiflik ya da Reaktiflik
  Tûl-i Emel
  Bediüzzaman'a Göre Bilimin Değeri
  Akıl ve Duygular
  Akla Uygunlaştırma
  Aşırı girişkenlik
  Bastırma Mekanizması
  Belirsizlikler İçinde Aranan Güven Duygusu
  Birlik ruhu için şeffafiyet
  Depersonalizasyon
  Duygu Çağı
  En ucuz enerji kaynağı: Tebessüm ve selâm
  Güzelliğin yeniden tanımlanması
  Hayat ve Anlamı
  Hayat yolculuğunda çelişkili duygular
  İç Sesler
  İnancın Sosyolojik Boyutu
  İnsanlık Peygamberlere Muhtaçtır
  Kendini Gözlemleme
  Korkularımız
  Kulluk Psikolojisi
  Mutluluk Öze Dönmekle Olur
  Olayların gerçek boyutu
  Olumlu olmak
  Ölümü Düşünmemek Başını Gaflet Kumuna Sokmaktır
  Savunma Mekanizmaları ve Başaçıkma Şekilleri
  Suçluluk duygusu
  Şefkat
  Varlığın besmelesi olan sevgi
  Varlığın öz enerjisi: Muhabbet
  GESSELL GELİŞİM TESTİ
  Hipnoterapi nasıl uygulanır
  Hipnoz Hastasının Özellikleri
  Hipnotik Seansın Özellikleri
  Hipnoz Nasıl Uygulanır
  Hipnoz Nedir
  Hipnoz Teknikleri
  hipnozda uyulması gereken kurallar
  hipnozun uygulanmaması gereken haller
  Hızlı Hipnoz Tekniği
  Kendi Kendini Hipnoz (Oto-Hipnoz)
  ÖRNEK HİPNOTİK ENDÜKSİYON
  HİPNOZ HAKKINDAKİ MİT (BATIL DÜŞÜNCELER)'LER
  AİLE TERAPİSİ UYGULAMASINDA TEROPÖTİK YAKLAŞIM
  Aile ve Evlilik Terapisinde Amaçlar
  AİLE TERAPİSİ ÖZEL NOTLAR
  aile terapisi uygulama örnekleri
  Aile-Evlilik-İlişki Terapisi Nedir
  Evlilik Problemleri Nasıl Çözülür: 9 Öneri
  PSİKODİNAMİK VE BOWEN AİLE TERAPİLERİ
  YAŞANTISAL AİLE TERAPİSİ
  AİLE İÇİ PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI
  Cinsel Danışma ve Rehberlik - Uygulama
  CİNSEL TERAPİDE EV ÖDEVLERİ
  Cinsel Sorunlarda Hipnoterapi
  Holistik Cinsel Terapi
  CİNSEL PROBLEMLER
  ERGENLERLE İLETİŞİM
  ERGENLİKTE DİN VE AHLAK GELİŞİMİ
  ERGENLİK (PUBERTE) DÖNEMİ FİZYOLOJİK GELİŞİM
  ERGENLİK VE KİMLİK BOCALAMASI
  ERGENLİK DÖNEMİ ARKADAŞ İLİŞKİLERİ
  ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ BİLİŞSEL GELİŞİM
  ERGENLİKTE CİNSEL GELİŞME
  GENÇ KIZ SAĞLIĞI
  ERGENLİKTE DAVRANIM BOZUKLUKLARI
  ERGENLİKTE DUYGUSAL GELİŞİM
  ERGENLİKTE MADDE BAĞIMLILIĞI
  ERGENLİKTE TOPLUMSAL GELİŞİM
  SOSYAL FOBİ
  ÖZGÜL FOBİ-2
  Psikolojik Rapor Yazma
  Gazali'nin Motivasyon Teorisi
  Hz. Muhammedin Evlilik Hayatı Ve Tavsiyeleri
  HİPNOZ
  HİPNOZ TEKNİKLERİ
  BİLİŞSEL-GELİŞİMSEL TERAPİDE HİPNOZUN KULLANIMI
  Hipnoz ve Depresyon-1
  HİPNOZ VE KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR
  HİPNOZ ve Yeme Bozuklukları
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Tedavisinde-üstesinden gelinmesinde –yönetiminde (management) Hipnozun kullanımı
  Hipnoz ve Anıların Çağrımı
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarında Hipnoz
  KONVERSİYON BOZUKLUKLARI
  ŞİŞMANLIKTA HİPNOTERAPİ-1
  Hipnoz, Çözülme ve Travma-1
  Kişilik ve Psikotik Bozukluklar
  HİPNOTİK TELKİNLER İÇİN CÜMLELER KURMA
  Affect Bridge (Hipnoanalitik Yöntem)
  STEIN’İN SIKILMIŞ YUMRUK TEKNİĞİ
  KENDİLİK DEĞERİNİ ARTTIRMA ÖNERİLERİ
  BECK UMUTSUZLUK ÖLÇEĞİ
  BEİER CÜMLE TAMAMLAMA TESTİ
  COOPERSMıTH ÖZSAYGI ENVANTERİ
  CORNEL İNDEX TESTİ
  SCL–90-R
  RATHUS ATILGANLIK ENVANTERİ
  PSİKOLOJİK DANIŞMA--Temel Öğeler
  TERAPÖTİK İLETİŞİM
  KISKANÇLIK
  Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 1
  Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 2
  OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUĞU
  PANİK BOZUKLUĞU - PANİK ATAK
  TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
  Alzheimer
KAREN HORNEY VE BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM

KAREN HORNEY VE BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM

Horney, 16 Eylül 1885 ‘de Hamburg’da doğdu. Annesi oldukça liberal ve yaşam dolu bir kadındı. Babası ise annesinden oldukça yaşlı, dindar ve asık suratlı bir gemi kaptanıydı. kırsal yaşantıdan çok uzak bir çocukluk geçirmişti. Annesi bir seferinde babasının ölümünü arzu ettiğini ve onunla zorunluluktan dolayı evlendiğini ifade etmişti. Yani Horney’in çocukluğu hiçte ideal bir çocukluk değildi. Babası Horney’i görünüşünden ve zekasından dolayı küçümsüyordu bu da Horney’de değersizlik, aşağılık ve düşmanlık duygularının varolmasını sağlıyordu. ( Horney K. , 1937, 253-256 ; P. Schultz, S. Schultz 2002, 576-579)

“ Horney bir erkek olmasından ötürü abisine karşı düşmanlık beslemişti. Bu sevgisizlik Horney’in daha sonra temel anksiyete adını vereceği kavramı beslemiş ve kişisel deneyimlerin teorisyenin kişilik görüşleri üzerinde ki etkisine bir başka örnek olmuştur.” (P. Schultz, S. Schultz Sf: 577)

Babasının itirazlarına rağmen ,Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi.1913 senesinde yüksek lisans diplomasını aldı. 4 yıl süren eğitiminde, günün önde gelen psikanalistlerinden Karl Abraham ve Hans Sachs tarafından analiz oldu. Evlendi ve 3 kızı oldu. Ama evliliği problemlerle dolu olduğu için kocasından 1927 yılında boşandı. Ortodoks Freud’cu yaklaşıma bağlı olarak çalışmalarını sürdürdü. Bu 15 yıllık süreç içerisinde fakülte üyesi oldu ve kadın dergilerine makaleler yazdı. Böylelikle Freud’cu düşüncelerle olan anlaşmazlığı ortaya çıkmış oldu. Çünkü bazı sorunların klasik psikanalizle çözümlenemeyeceğini düşünüyordu. Bu konuda ki görüşlerini Psikianaliz Enstitüsü’nde ki iki değerli meslektaşı Harold – Schulz – Hencke ve Willhelm Reich ile paylaştı. Bu onun yeni görüşler geliştirme çabasını destekleyen ve pekiştiren önemli etmenlerden biri oldu. Franz Alexanter, 1932 yılında onu Chicago Psikanaliz Enstitüsü’ne davet etti. Bu çağrıyı kabul eden Horney orada 2 yıl çalıştıktan sonra New York Psikanaliz Enstitüsü’ne öğretim üyesi olarak atandı. 1937 yılında ilk önemli yapıtı olan “Çağımızın Nevrotik İnsanı” adlı eseri yayınlandı. Bu yapıtında genellikle kültürel etmenlerin ve bozuk insan ilişkilerin rolünü Freud’cu çizgiden fazla ayrılmadan sunmuştur. Ancak, 1939 da yayınlanan “ Psikanalizde Yeni Yollar” adlı ikinci kitabında adın da anlaşılacağı üzere, kendi görüşlerini kesin bir biçimde ortaya koyarak, Freud’cu görüşe karşı çıkmıştır.

Yetenekli bir hekim olarak bilinen Horney, klinik çalışmalarını sürdürürken, psikoterapistlerin eğitimi konusuyla da ilgilendi. Psikanalizi geliştirme derneğinde ve dekanlığını yaptığı Amerikan Psikanaliz Enstitüsünün kuruluşunda çalışmalarını sürdürdü. Kısa süren hastalığın ardında 1952 yılında 1952 yılında New York’ta hayata gözlerini yumdu. (P. Schultz, S. Schultz 2002, 576-579 ; Geçtan E. 2000, 235-238)

“ İnsan davranışlarının içgüdü denilen fizyolojik olaylardan kaynaklandığı yönünde ki Freud’çu görüşe karşı çıkmış olan Horney, bozuk davranışların aile içi ilişkilerde ki aksaklıklar sonucu ortaya çıktığını ve ayrıca, sosyo-kültürel etmenlerin de bu öğrenme sürecini önemli oranda etkilediği görüşünü savunmuştur.” ( Geçtan E.,Sf. 237)

Bu yaklaşımda önemli olan şey biyolojinin davranıştaki öneminin arka plana atılmış olmasıdır. Davranışlar, Horney’e göre, insanın çevresiyle olan ilişkilerinde geliştirdiği tepkilerin örgütlenmiş örüntülere dönüşmesiyle varolur. Yaşamın ilk dönemlerinde oldukça sınırlı sayıda olan bu tepkiler, zamanla daha geniş ilişki alanlarına yönelir. Yetişkinlikte ise karmaşık görünümlü tepki örüntülerine dönüşürler.bu şekilde bakıldığında davranışların belirleyicileri, insanın yaşamı boyunca geliştirmiş olduğu algılarıdır, duygularıdır, düşünceleridir, değerleridir, amaçlarıdır ve bunların hepsi birbiriyle etkileşim içerisindedir. Horney’in görüşüne göre davranış, yaşanmakta olan zaman içinde ve ortaya çıkış biçiminin çözümlenmesiyle değerlendirilmelidir. Yani davranışı değerlendirmede çocukluk yaşantıları ile yetişkin yaşam arasında doğrudan ve yalın bir ilişki kurma imkanı azdır. Çünkü kişinin çocukluk deneyimleriyle yetişkin deneyimleri arasında birçok yaşantı kişinin davranışlarını etkileyebilir. ( Geçtan E. 2000, 237-243 )

Freud’un ego kavramının sadece nevrotik insanlarda varolduğunu belirten Horney; ego’yu, kendisini kabul etmeyen bir benliğin ulaşmak istediği ütopik bir amaç olarak tanımlamıştır. Burada Horney’in nevroz tanımlarından bahsetmekte fayda vardır. Horney’e göre nevrotik kişiler tepkileri bakımından sıradan insanlardan farklıdırlar. İnsanlar bir nevroz’a sahip olmadan da genel davranış kalıplarından sapabilirler. Buradaki terim “karakter nevrozu”dur. Horney her nevrozu bir karakter nevrozu olarak tanımlamıştır. Ona göre karakter, bir insanın yaşamı boyunca geliştirmiş olduğu deneyimlerin oluşturduğu genel bir örgüttür. Nevrozun temel nitelikleri, nevrotik kişinin algıları, duyguları ve düşünceleriyle belirlenir. Yaşamın ilk yıllarına bakacak olursak; sağlıklı bir çocuk sevildiğini ve kabul edildiğini hisseder. İlişki ve destek aradığında kolayca diğer insanlara yaklaşabilir. İstediği zaman insanlara yakınlaşıp uzaklaşabilir, kendisiyle baş başa kalabilir ve bundan yalnızlık hissi duymaz. Çünkü yalnız kaldığında kendisine yetebileceğini ve insanlarla tekrar birlikte olmak istediğinde onları bulabileceğini bilir. Bu güvenilirlikle ilgilidir. Nevrotik çocuk ise bunun tam tersi olarak kendisini reddedilmiş yada reddedilebilir hissettiğinden, davranışlarını kendini güvende hissetmek için yeniden düzenler. Bu şekilde davranışlarının sadece yönü değil, niteliği de değişir. Sürekli bir korunma çabası içindedir. Bir şeyi başarmak için değil, zorunlu olduğu için eyleme geçer. Böylelikle zamanla yalnızlık ve çaresizlik duygularıyla yaşayan çocuk bu duygulara mahkum kalır. Yaşamın ilerleyen yıllarında nevrotikliğe bakacak olursak; sağlıklı kişi gerektiğinde, başkalarının isteklerini kabul edebilmeli, savaşabilmeli ve yalnız kalabilmelidir. Bu davranış örüntüleri birbirlerini tamamlar ve uyum içindedirler. Nevrotik kişi ise bahsedilen üç davranış örüntüsünden birini benimser ve bunu yaşam biçimine dönüştürür. (Geçtan E. 2000, 237-243; Horney K., 1937, 13-28)

Başkalarına sürekli boyun eğen, ödün veren ve onların desteğini arayan kişiler; insanları önceden düşman sayıp onlarla sürekli savaş durumunda olan yada her şeye karşı çıkan kişiler; insanlardan sürekli uzak duran, nlardan fazla bir şey beklemediği gibi vermekten de kaçınan kişiler, nevrotik davranış örüntülerine örnek sayılabilir” ( Geçtan E.,Sf. 237 )

Horney, Freud’un libido kavramını açıkça eleştirmiştir. Freud’un oedipus kompleksi olarak adlandırdığı olguyu kendisinin de deneyimlerinde gözlemlediğini ancak bunun biyolojik kökenli olduğuna inanmadığını belirtmiştir. Çünkü Horney’e göre oedipus kompleksi ; cinsel kökenli değildir.Oedipus kompleksi anne baba tutumları ile ilgili olan çocuğu kusursuz olmayı sağlama çabasının sonucu olarak meydana gelen bir olgudur. Freud’la bu konularda ki farklılaşması libido kavramında da kendisini gösterir. Freud’un bahsettiği gibi “ erkek üreme organına imrenme” olgusunu kabul etmediğini vurgular. Horney’e göre bu durumlar “ erkek üreme organına imrenme” olarak açıklanamaz, bu toplumun kültürünün kadın erkek rollerine atfettiği davranış örüntülerinden başka bir şey değildir. Yani Freud’un bu görüşünün tam tersini, erkeklerin kadınların rahmine duydukları özenti ile motive olduklarını iddia etmiştir. Bu erkeklerde ki özenme, kızgınlık (bilinçsiz olarak) duygusuyla kadınları hor görme veya küçümseme davranışlarıyla kendini gösterir. Erkekler kadınların eşit haklara sahip olduklarını kabullenmezler ve kadınların topluma katılım fırsatlarını en aza indirerek iddia ettikleri doğal üstünlüklerini korurlar. (Geçtan E. 2000, 237-249; P. Schultz, S. Schultz 2002, 578)

Horney, insanı bir sorun çözme sistemi olarak görmüştür. Bedensel işlevlerde, bilişsel işlevlerde, rüya işlevlerinde insan, kişiliğinin her düzeyinde kendi düzen biçimini oluşturur. Bunun için insan, isteklerinin farkında olmalı ve değer yargılarını iyi tanımlamalıdır. Her yaşanılan çatışmanın türlü farklılıkları vardır ve kıyaslanmamaları gerekir. Bu çatışmalarda insan seçim yapmaya istekli olmalı ve yaptığı seçimin sorumluluğunu üstlenip arkasında durmalıdır. İnsanın yaşam uygulamasında böyle bir seçim pekiştirilirse gerilimleri yaşadıkça, isteklerine ulaşabilmek için gerekli çabayı gösterme yürekliliğini kazanır. Horney tedavisinde öncelikle nevrotik eğilimleri tanımlar, bunların hangi amaca hizmet ettiğini ve danışanın kişiliği ve yaşamı üzerinde ne tür etkiler oluşturduğunu anlamaya çalışır. 

Horney için üç soru çok önemlidir bunlardan 

birincisi “ Tehlikede olan nedir?”

ikincisi “ Tehlikenin kaynağı nedir?”,

üçüncüsü “ Tehlikeye karşı kişiyi çaresiz kılan nedir?” dir.
 
Danışan tedavi süresince çocukluğundan gelen nedenleri kendiliğinden araştırmalı ancak bunu bir savunma olarak algılayıp kaçınma yolu olarak kullanılmasına fırsat tanınmamalıdır. Horney’de Freud gibi serbest çağrışım, yorumlama ve danışan – hasta ilişkisi gibi teknikleri kullanmıştır. Burada Freud’dan farklılaşması yorumlama konusunda olmuştur. Freud, tedavi ilişkisinde edilgen bir tutum içinde kalır. Ama aslında bu tutum Horney’e göre yorumlarla danışanı etkilemekten başka bir şey değildir. Horney’e göre terapist tedaviyi yönetmelidir. Seanslarda hangi konuların konuşulacağını danışan belirlemelidir. Ancak terapist, danışanın çağrışımlarına yön vermeli ve bunu tedavide etkin bir süreç olarak kullanabilmelidir. Tedavide terapist, yapıcı bir dostluk içinde olmalı ve ahlaki değerlere ilişkin sorunların çözümlenmesinde teşvik edici bir rol benimsemelidir. Çünkü sorunlar hastalığın parçasıdır. Bu konuda tedavinin amacı; danışanın içinden geldiğince davranabilmesinin sağlanması, kendi olabilmesinin ve kendi gibi davranmasının sağlanması ile ilgili olmalıdır. Ancak insan, kendi davranış nedenlerinin çözümlenmesinde bir terapiste bağlı olmadan da başarılı olabilir. Ama bu bazı durumlarda geçerlidir. (Geçtan E. 2000, 241-251; Horney K., 1937, 13-28)

“ Horney’in teorisinin altında yatan kavram, (bir çocuğun düşmanca bir ortamda izole edilmiş ve yardımsız kalması duygusu) olarak tanımlanan temel anksiyetedir.” (P. Schultz, S. Schultz Sf: 577)

Çocuk ve ailesi arasında güveli bir ilişkiyi tehlikeye sokan hemen her şey anksiyeteye sebep olabilir. Anksiyete doğuştan gelen bir duygu değildir. İlişkilerin, sosyal sebeplerin ve çevresel faktörlerin bir sonucudur. Anksiyetenin derecesi, içinde bulunulan durumun kişi için taşıdığı önemle orantılıdır ve kişi gerçek nedenlerin farkında değildir. Yani ortalama insan anksiyetenin yaşamındaki öneminin çok az farkındadır. Oysa nevrotik insanların çoğu kendi anksiyetelerinin farkındadır. Anksiyete sağlayan olgular birbirlerinden çok farklı olabilir. Nevrotik insanların çoğu, bahsettiğimiz anksiyetenin farkındalık durumunda lmalarına karşın, bunun üzerinde pek durmazlar. Örneğin bazıları yalnızca yetersizlik duyguları, çöküntü yada cinsel yaşamındaki aksaklıklara ilişkin duygularının farkındadır. Buda şu duruma sebep olur. Nevrotik kişi anksiyeteyi doğrudan yaşamaz. Anksiyete kişinin yaşayabileceği en katlanılamaz duygulardan birisidir. Buda çaresizlik duygusunu doğurur. Ortalama insan, bir stres layı karşısında etkin ve yürekli olabilir. Anksiyeteli insan ise bir anda kendini çaresizlik duyguları içerisinde hisseder. Anksiyetenin özelliklerinden biri mantık dışılıktır. Çünkü mantık dışı düşlerin etkisi altına girmek, katlanılması zor bir durum doğurur. Normal dışı davranışlar, ebeveynlerin çocuğa karşı geliştirdiği olumsuz davranışların temel anksiyeteyi oluşturmasıyla başlar. Çocuk bu çatışmalarla baş edebilmek için nevrotik çözümler geliştirir. Bu kusurlu ebeveyn tutumları sonucu çocuklukta oluşmaya başlayan temel anksiyeteyi, Horney, “ Düşman bir dünya içinde yalnızlık ve çaresizlik duygusu” olarak tanımlamıştır. Temel anksiyetenin üç öğesi vardır. Bunlar çaresizlik, düşmanlık ve insanlardan soyutlanma duygularıdır. Çocukluk yıllarının anksiyeteleri sonra ki anksiyeteler zincirinde bir temel oluşturur ama anksiyete tümüyle çocukluk yıllarına ait bir tepki değildir. Deneyimler ve çatışmalarla şekillenir. Nevrotik ihtiyaçlarda Horney’in üzerinde önemle durduğu konulardan biridir. Bunları mantıkdışı çözümler olarak değerlendirir. Bu mantıkdışı çözümlemelerden birisi kişiliğin değişmez bir parçası haline gelirse nevrotik ihtiyaç meydana gelir. “ (Geçtan E. 2000, 248-254; Horney K., 1937, 28 – 37; P. Schultz, S. Schultz, 2002, 579-580)

Nevrotik ihtiyaçlar insanlara yönelik hareket çaresizliğinin kabulünü, başkalarının sevgisini kazanma çabalarının ve onlara bağımlı olmayı kapsar.bireyin kendisine güvenlikte hissedebildiği tek yol budur.” (P. Schultz, S. Schultz Sf: 580)

Nevrotik ihtiyaçlar on’a ayrılır.

Sevgi ve Onay İçin Nevrotik İhtiyaç:
 
Bu ihtiyaçlar sonucu geliştirilen tutum başkalarının isteklerini yerine getirmeye ve onları memnun etmeye yöneliktir. Böyle bir insan, başkaları tarafından onay almak, kabul görmek ve reddedilmeye karşı aşırı duyarlılık gösterir. 

Yaşamını Yönetecek Bir Ortağa Duyulan Nevrotik İhtiyaç :
 
Bu kişi sürekli başkalarına bağımlı ve muhtaçtır. Sevgiye aşırı önem verir, terk edilmekten ve yalnız kalmaktan korkar. 

Yaşamını Dar Sınırlar İçinde Tutmaya Yönelik Nevrotik İhtiyaç : 

Böyle bir insan kendi kendine yetebilmeye çalışır, azla yetinir, alçak gönüllülük gösterir. 

Güç Kazanmak İçin Nevrotik İhtiyaç :
 
Bu kişiler güç kazanarak başkalarının önüne geçmek onları küçük düşürmek ister. Zayıflığa tahammülleri yoktur. Güç kazanma isteğini gizli tutmaya çalışan bazıları ise, zeka ve bilgi yönünden üstünlükleriyle diğer insanları himayeleri altına almaya çalışırlar. Bu insanlar istediklerinde her şeyi elde edebileceklerine inanırlar. 

Başkalarını Sömürmeye Yönelik Nevrotik İhtiyaç : 

Böyle kişiler diğer insanları kendi çıkarları doğrultusunda sürekli kullanarak bir yandan bağımlılık ihtiyaçlarına, diğer yandan düşmanca duygularına doyum sağlarlar. 

Saygınlık Kazanmaya Yönelik Nevrotik İhtiyaç :
 
Bu insanların kendi hakkındaki düşünceleri başkalarının düşüncelerine bağlıdır. Popüler olma ve göz önünde bulunma çabasındadırlar. 

Başkalarının Hayranlığını Kazanmaya Yönelik Nevrotik İhtiyaç : 

Bu insanlar, oldukları gibi değil görünmek istenildikleri gibi davranırlar. Herkesin beğenisini kazanma çabasındadırlar. 

Başarı Kazanmaya Yönelik Nevrotik İhtiyaç : 

Böyle bir insan herkesten daha üstün olma çabasındadır ve temel güvensizliğinin sonucu, sürekli ilerlemeye , daha büyük başarılar elde etme çabası içindedirler. 

Bağımsızlığa ve Kendine Yeterli Olmaya Yönelik Nevrotik İhtiyaç : 

Başkalarıyla sıcak ve doyurucu ilişkiler kuma çabalarında hayal kırıklıkları yaşayan bu insanlar, kimseye bağlanmak istemezler ve yalnız kalmayı seçerler. 

Kusursuz Olmaya ve Eleştiriye Karşı Savunmaya Yönelik Nevrotik İhtiyaç : 

Böyle bir insan yanlış yapmaktan çok korkar. Kendisine yönelik eleştirilere ve kusurlu yönlerinin başkaları tarafından açığa çıkmaması için çeşitli önlemler alır.(Geçtan E. 2000, 254-255)

Horney’e göre tedavi yaklaşımı, danışanın varoluş biçiminin değiştirilmesini amaçlar. 

Tedavinin dört tane amacı vardır. 

Bunlar; sorumluluk, içsel bağımlılık, duyguların kendiliğindenliği ve içtenliktir. 

Sorumluluk, kararların kendiliğinden alınması ve bu kararların getireceği sonuçların göze alınmasıyla ilgilidir.
 
İçsel bağımlık, insanın kendi değer yargılarının öncelikli sırasını belirleyebilmesi ve bunu yaşamında uygulayabilmesiyle ilgilidir. 

Duyguların kendiliğindenliği,insanın kendi duygularını fark edebilmesi, kabul edebilmesi, dile getirebilmesi ve gerektiğinde bu duyguları denetleyebilmesi anlamına gelir.
 
İçtenlik, insanın tüm hayatında ki çatışmalarından kurtulduğu zaman ulaşabileceği bir amaçtır.

Sonuç olarak, Horney, Freud un klasik psikanalizinden ayrılması kaçınılmazdı. Horney bana göre klasik psikanalize çok farklı anlamlar kazandırmıştır. Özellikle kişiliğin gelişiminde bahsettiği çevresel ve sosyal faktörlerin varlığı Freud’un cinsellik güdüsüne aşırı önem veren yaklaşımından oldukça farklıdır. Horney sadece cinselliği önde tutmamıştır, ikincil ve üçüncül faktörlerinde varlığından bahsetmiştir. 

Horney’e göre kaygı, insanın gerçek ya da algılanan tehditlere karşı oluşturduğu bir tepkidir. Güçlü bir güdüleyici olan kaygı Freud’a göre ise cinsel çatışmaların bir sonucudur.Horney’e göre insan gelişiminde biyolojik öğelerden daha önemli faktörler vardır, bunlar sosyal statü ve sosyal rollerdir. Yani Horney kültürel öğelere çok fazla dikkat etmiş ve bunu kendi tedavisinde uygulamıştır. Kadınları erkeklerden ayıran kişilik özelliklerini anatominin değilde kültürün belirlediğini savunarak kültüre verdiği önemi göstermiştir. Horney’in bütüncü yaklaşımı bu bahsettiğim öğeler içerisindedir. Ve Horney psikanalize daha olumlu ve yapıcı bir yaklaşım getirmiştir.

 

 

Herşeyin bir güzelliği var, herkes göremese de...  
  PSİKOLOJİK DANIŞMAN
AHMET VURAL
 
HAFTALIK PROGRAM  
  Hangimiz bir gün yataktan kalkıp da daha akıllı olduğumuzu görmek istemeyiz ki? Bu dilek her ne kadar ütopik olarak görülse de bir bilim adamının yöntemi, 1 hafta gibi kısa bir sürede, zekayı yüzde 40 oranında artırmanın mümkün olduğunu ortaya koydu. Beynin herhangi bir kas gibi olduğunu ve egzersizlerle güçlenebileceğini öne süren İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nin Biyomedikal Bölümü’nden Prof. Mark Lythgoes’in 1 hafta süren programı BBC’de yayınlandı. Programa katılan 100 kişinin IQ’larında, yüzde 40 oranına varan artış görüldü. Bu artış katılımcıların programa katılmadan önce girdikleri testle, programdan sonra uygulanan test sonuçları karşılaştırılarak elde edildi.

İşte bir haftalık program

Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığını elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kaparatak duş alın.

Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın.

Pazartesi: Akşam yemeğinde yağlı balık yiyin. İşe ya yürüyerek ya bisikletle ya da daha önce kullanmadığınız bir araçla gidin.

Salı: Sözlükten bilmediğiniz sözcükleri öğrenin. Ve bunları günlük konuşmanızda kullanmaya çalışın.

Çarşamba: Yoga, Pilates ya da meditasyon derslerine katılın. Daha önce tanımadığınız bir insanla konuşun.

Perşembe: İşe daha önce kullanmadığınız bir yoldan gidin. Televizyondaki ciddi bilgi programlarını izleyin.

Cuma: Alkol ve kafein tüketmekten kaçının. Alışverişe çıkarken listeyi ezberlemeye çalışın.
 
Bugün 108 ziyaretçi (139 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol