PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK
PSİKOTERAPİLER  
  ANA SAYFA
  İletişim
  ERİCH FROMM VE HÜMANİSTİK PSİKANALİZ
  DİNAMİK PSİKOTERAPİ
  KAREN HORNEY VE BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM
  AKILCI-DUYGUSAL TERAPİ
  ROGERS ve BİREY MERKEZLİ DANIŞMA YAKLAŞIMI
  GERÇEKLİK TERAPİSİ
  GEŞTALT TERAPİ ( F. PERLS )
  Holistik Tedavi
  VAROLUŞÇU PSİKOTERAPİ
  AYNA TERAPİSİ
  BİBLİO TERAPİ
  BİLİŞSEL PSİKOTERAPİ
  BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
  Bilişsel Davranışçı Oyun Terapisi
  Bütünleyici Bireysel Terapi ( BBT )
  çözüm odaklı kısa süreli yaklaşım
  EMDR TERAPİ
  ERİCKSONİAN PSİKOTERAPİ
  E-TERAPİ
  Feminist terapi
  FOTOTERAPİ (IŞIK TERAPİSİ)
  Hidro Terapi
  HİLL & O'BRİEN TERAPİSİ
  HÜCUM TERAPİSİ
  JUNG TERAPİ
  LOGOTERAPİ
  Müzik Terapi
  Oyun Terapisi
  Pozitif Psikoterapi
  Sine-Terapi
  ŞEMA TERAPİ
  HİPNO-TERAPİ
  AİLE DANIŞMANLIĞI
  CİNSEL TERAPİ
  ERGENLİK PSİKOLOJİSİ
  LİNK
  ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
  nevzat tarhan
  Konuşma ve Dil Terapisi
  ÇOCUK RESMİNİN GELİŞİM AŞAMALARI
  PSİKOTERAPİ TÜRLERİ
  HİPPOTERAPİ
  Yiğidi Öldür Terapi Deme!
  Duanın Psikolojik ve Sosyolojik Faydaları
  PSİKOLOJİK DANIŞMA İLKE VE TEKNİKLERİ
  Ön Görüşme Sürecinin Öğeleri
  TERAPÖTİK İTTİFAK VE İLİŞKİ
  DOĞU HİKAYELERİYLE PSİKOTERAPİ
  empati ve empatiyi iletme
  İLK GÖRÜŞME
  Seçmeci (Eclectic) Yaklaşım
  PSİKOLOJİK DANIŞMANIN SAHİP OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
  Psikolojik Danışma Süreci
  Psikolojik Danışmada Danışmanın Rolü ve İşlevi
  Psikolojik Danışmanın Amaçları
  psikolojik yardım aşamaları
  kendini tanıma rehberi
  KİŞİLİK TESTİ
  DEPRESYON
  Depresyon Testi
  STRESE DAYANIKLILIK ÖLÇEĞİ
  HAFIZANIZI GÜÇLENDİRMEK İÇİN 8 ADIM
  ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
  NE KADAR PANİKSİNİZ?
  DUYGUSAL ZEKA TESTİ
  Hipnoz ve Depresyon
  Hipnoz ve kötü alışkanlıklar
  Hipnoz, Çözülme ve Travma
  HİPNOZ VE KONVERSİYON BOZUKLUKLARI
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Kontrolünde Hipnoz
  ŞİŞMANLIKTA HİPNOTERAPİ
  Yeme Bozuklukları ve hipnoz
  Zeka Geliştirmek İçin 5 Yöntem
  Adleryan Terapi Teknikleri
  KENDİNİZİ DERS ÇALIŞMAYA NASIL KONSANTRE EDEBİLİRSİNİZ?
  BİOENERJİ
  EMPATİ
  Evlilikte Stres Kaynakları
  Stres ve Manevi Yaşam
  Stres ve Sabır
  Stres
  Kendi stresini yönetmede teknikler
  Stres’in Etkileri
  pozitif stres yönetimi
  GRUP PSİKOTERAPİSİNDE DEĞİŞMEYE YOL AÇAN SAĞALTICI FAKTÖRLER
  Grupla Psikolojik Danışma
  ÇOCUKLARDA DÜŞÜNME BECERİLERİ NASIL GELİŞTİRİLİR?
  Zeki çocuklar yetiştirmenin püf noktası
  Bediüzzaman'ın Eğitim Yaklaşımı
  İnsan problemlerine Kur’ân’î çözümler
  Proaktiflik ya da Reaktiflik
  Tûl-i Emel
  Bediüzzaman'a Göre Bilimin Değeri
  Akıl ve Duygular
  Akla Uygunlaştırma
  Aşırı girişkenlik
  Bastırma Mekanizması
  Belirsizlikler İçinde Aranan Güven Duygusu
  Birlik ruhu için şeffafiyet
  Depersonalizasyon
  Duygu Çağı
  En ucuz enerji kaynağı: Tebessüm ve selâm
  Güzelliğin yeniden tanımlanması
  Hayat ve Anlamı
  Hayat yolculuğunda çelişkili duygular
  İç Sesler
  İnancın Sosyolojik Boyutu
  İnsanlık Peygamberlere Muhtaçtır
  Kendini Gözlemleme
  Korkularımız
  Kulluk Psikolojisi
  Mutluluk Öze Dönmekle Olur
  Olayların gerçek boyutu
  Olumlu olmak
  Ölümü Düşünmemek Başını Gaflet Kumuna Sokmaktır
  Savunma Mekanizmaları ve Başaçıkma Şekilleri
  Suçluluk duygusu
  Şefkat
  Varlığın besmelesi olan sevgi
  Varlığın öz enerjisi: Muhabbet
  GESSELL GELİŞİM TESTİ
  Hipnoterapi nasıl uygulanır
  Hipnoz Hastasının Özellikleri
  Hipnotik Seansın Özellikleri
  Hipnoz Nasıl Uygulanır
  Hipnoz Nedir
  Hipnoz Teknikleri
  hipnozda uyulması gereken kurallar
  hipnozun uygulanmaması gereken haller
  Hızlı Hipnoz Tekniği
  Kendi Kendini Hipnoz (Oto-Hipnoz)
  ÖRNEK HİPNOTİK ENDÜKSİYON
  HİPNOZ HAKKINDAKİ MİT (BATIL DÜŞÜNCELER)'LER
  AİLE TERAPİSİ UYGULAMASINDA TEROPÖTİK YAKLAŞIM
  Aile ve Evlilik Terapisinde Amaçlar
  AİLE TERAPİSİ ÖZEL NOTLAR
  aile terapisi uygulama örnekleri
  Aile-Evlilik-İlişki Terapisi Nedir
  Evlilik Problemleri Nasıl Çözülür: 9 Öneri
  PSİKODİNAMİK VE BOWEN AİLE TERAPİLERİ
  YAŞANTISAL AİLE TERAPİSİ
  AİLE İÇİ PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI
  Cinsel Danışma ve Rehberlik - Uygulama
  CİNSEL TERAPİDE EV ÖDEVLERİ
  Cinsel Sorunlarda Hipnoterapi
  Holistik Cinsel Terapi
  CİNSEL PROBLEMLER
  ERGENLERLE İLETİŞİM
  ERGENLİKTE DİN VE AHLAK GELİŞİMİ
  ERGENLİK (PUBERTE) DÖNEMİ FİZYOLOJİK GELİŞİM
  ERGENLİK VE KİMLİK BOCALAMASI
  ERGENLİK DÖNEMİ ARKADAŞ İLİŞKİLERİ
  ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ BİLİŞSEL GELİŞİM
  ERGENLİKTE CİNSEL GELİŞME
  GENÇ KIZ SAĞLIĞI
  ERGENLİKTE DAVRANIM BOZUKLUKLARI
  ERGENLİKTE DUYGUSAL GELİŞİM
  ERGENLİKTE MADDE BAĞIMLILIĞI
  ERGENLİKTE TOPLUMSAL GELİŞİM
  SOSYAL FOBİ
  ÖZGÜL FOBİ-2
  Psikolojik Rapor Yazma
  Gazali'nin Motivasyon Teorisi
  Hz. Muhammedin Evlilik Hayatı Ve Tavsiyeleri
  HİPNOZ
  HİPNOZ TEKNİKLERİ
  BİLİŞSEL-GELİŞİMSEL TERAPİDE HİPNOZUN KULLANIMI
  Hipnoz ve Depresyon-1
  HİPNOZ VE KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR
  HİPNOZ ve Yeme Bozuklukları
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarının Tedavisinde-üstesinden gelinmesinde –yönetiminde (management) Hipnozun kullanımı
  Hipnoz ve Anıların Çağrımı
  Stres ve Anksiyete Bozukluklarında Hipnoz
  KONVERSİYON BOZUKLUKLARI
  ŞİŞMANLIKTA HİPNOTERAPİ-1
  Hipnoz, Çözülme ve Travma-1
  Kişilik ve Psikotik Bozukluklar
  HİPNOTİK TELKİNLER İÇİN CÜMLELER KURMA
  Affect Bridge (Hipnoanalitik Yöntem)
  STEIN’İN SIKILMIŞ YUMRUK TEKNİĞİ
  KENDİLİK DEĞERİNİ ARTTIRMA ÖNERİLERİ
  BECK UMUTSUZLUK ÖLÇEĞİ
  BEİER CÜMLE TAMAMLAMA TESTİ
  COOPERSMıTH ÖZSAYGI ENVANTERİ
  CORNEL İNDEX TESTİ
  SCL–90-R
  RATHUS ATILGANLIK ENVANTERİ
  PSİKOLOJİK DANIŞMA--Temel Öğeler
  TERAPÖTİK İLETİŞİM
  KISKANÇLIK
  Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 1
  Risale-i Nur'dan Sosyal Problemlere Reçeteler 2
  OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUĞU
  PANİK BOZUKLUĞU - PANİK ATAK
  TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
  Alzheimer
ERGENLİKTE DİN VE AHLAK GELİŞİMİ

ERGENLİKTE DİN VE AHLAK GELİŞİMİ

Ergenlik dönemi dini gelişimi, üç aşamada ele alınacaktır: Bunlar, dinî şuurun uyanması ve gelişmesi, dinî kabullerin sorgulanması ve şüphe, dinî tutumların belirginlik kazanması şeklinde sıralanmaktadır.

Ayşenur SELÇUKBİRİCİK

Marmara Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi  

Ergenlik Döneminde Dini Gelişim Süreçleri


Bilimsel ve sistematik anlamda "ergenlik dönemi araştırmacılarının ilkleri" olarak tanımlayabileceğimiz Starbuck ve Hall gibi psikologlarla başlayan ve ergenlik dönemi dini gelişimini inceleyen çalışmalar, ilerleyen yıllarla gittikçe yaygınlık kazanmıştır. Son dönem araştırmaların önemli bir kısmı, kendi bulgularını önceki araştırma bulguları ile destekleyerek bu dönemde ortaya çıkan dini değişmeleri, aşamalara bağlı bir değerlendirme modeliyle açıklamaktadır  Pratik yararından ötürü konu ile ilgili değerlendirmelerimizde, söz konusu model esas alınmıştır. Buna göre ergenlik dönemi dini gelişimi, üç aşamada ele alınacaktır: Bunlar, dinî şuurun uyanması ve gelişmesi, dinî kabullerin sorgulanması ve şüphe, dinî tutumların belirginlik kazanması şeklinde sıralanmaktadır.

1. Aşama: Dinî Şuurun Uyanması ve Gelişmesi

Normal şartlar altında her gelişim evresi, birbirini tamamlayan tedricî bir biyo-psiko-sosyal değişimi içerdiği gibi, dinî telakkilerde de belirli bir tedricîlik söz konusudur. Dinî şuurun ortaya çıkmasından önce çocuk, dini gelişim noktasında ancak somut işlemlere dayalı bir ilerleme kaydedilebilir. Çünkü çocukluk döneminde zihinsel yapılanma, dinin metafizik boyutunu anlayabilecek kapasiteden yoksundur. Bununla birlikte, çoğu ezbere veya şartlanmaya dayalı çocukluk dinî kabullerinin ileri dinî hayatın oluşmasındaki fonksiyonu, asla küçümsenemez. Çünkü ergenlik dönemi sonunda yapılan dinî tercihlerde, bireyin yönelişini etkileyen en önemli faktörler, çocukluk dönemi dinî kabuller ile yakından ilgilidir.

Soyut düşünce yeteneğinin işlerlik kazanmasıyla meydana gelen hızlı değişmelere paralel olarak, 12-13 yaşlarına kadar gelişmeye devam eden dinî duygu, dinî ilgi ve düşünceler, şuur ve irade seviyesine yükselerek ergenin tüm kişiliğini derinden etkiler. Böylece, çoğunlukla tüm tutum ve davranışlarını yeniden şekillendirecek güçlü bir dinî anlayış ortaya çıkar. Ergenlikte ortaya çıkan bu yeni değişim, "dinî uyanma" kavramı ile ifade edilmektedir. Dinî uyanma ile birlikte başlayan dini şuur süreci, ergende daha önce yaşamadığı oldukça farklı, zengin ve karmaşık dini tecrübelere yol açar.

"Dini şuur", bireyin hangi dini kabullere sahip olduğunu, neye ya da kime niçin inandığını ya da inanmadığını bilmesi; sergilediği dini tutum ve davranışların farkında olması; dini kabullerini içten yaşaması vb. gibi çeşitli tecrübe şekilleri ile ifade bulur.  Dini şuur, zihinsel hayatın gelişmesine bağlı olarak sosyo-kültürel etkilerin altında ortaya çıkan deruni bir yaşantıdır. Dini mesajına uygun anlama ve yaşama arzu ve çabası, dini şuurun gelişmesi ile yakından ilgilidir.

Çocukluk dönemi dinî ilginin çok ötesinde ergenlikte  ortaya çıkan bu yeni oluşuma psikolojik, duygusal, sosyal ve kültürel pek çok faktör, farklı boyutlarda katkı sağlar. Ergenin bu devrede en büyük problemlerinden birisi kuşkusuz, bütüncü bir kimlik kazanmaktır. Bu arayışında din, önemli bir fonksiyon icra eder. Çünkü kimlik gelişiminin temel taşlarını teşkil eden güven duygusu, özdeşleşme vb. psikolojik gelişim özellikleri, aynı zamanda dinî gelişimde temel referans noktaları arasında yer alır. Bulgulara göre, belirli bir kimlik kazanma çabasında dinin çok yönlü etkileri söz konusudur.

Duruma farklı bir açıdan yaklaştığımızda; belirli bir hayat görüşü kazanma, hakikatle ilgilenme, fikri açıklık ve anlama vb. gibi pek çok  ihtiyaç ve arzunun tatmininde de, dinin önemli bir boşluğu doldurabilecek eşsiz bir niteliğe sahip olduğu görülür.

Aynı şekilde, duygular da bireyi dine yaklaştırmada önemli fonksiyonlara sahiptir. Örneğin, ergenlerin pek çoğunda kuvvetle hissedilen duygulardan "sonsuzluk ve ölümsüzlük" duygularına karşılık dinde, ebedî bir hayat vaadi söz konusudur. Endişe korku, sıkıntı, yalnızlık gibi duygulara karşılık dinde, sığınma ve güven telkin eden bir yapı mevcuttur. Yine, dinî suçluluk ve günahkârlık duygularına  din, rahmeti  ve bağışlayıcı mesajıyla karşılık verir.

Bütün bunların yanında sosyo-kültürel organizasyonlar olarak aile, okul, arkadaşlık ve grup ilişkilerinin; sosyal bütünleşme fikir ve ideallerinin dinî ilgi uyandırmada önemli etkiler ortaya koyabileceği, başlı başına ayrı bir gerçek olarak kabul edilmektedir.

Zihinsel alanda kaydedilen ilerleme, ergende dikkatin, tabiat-üstü, dinî-metafizik konular üzerinde yoğunlaşmasına imkan hazırlar. Bu süreçte ergen, dini sembolik bir sistem olarak algılar ve kavrar. Böylece bu gelişme, onun dinî konu ve kavramları şuurlu olarak anlamasında önemli bir basamak oluşturur. Okul ve sosyo-kültürel çevrenin yardımıyla ergen, problem çözmeye ve yüksek seviyede genellemeler yapmaya yönelir. Ancak, dinî şuurun uyanması sadece zihinsel gelişime bağlanamaz. Bu süreç üzerinde, içten ve dıştan gelen verilerle zenginleşen ruhsal yapı, doğrudan etkilerde bulunur.

 Duygusal alanda yaşadığı iniş-çıkışlar, ergenin çocuklukta tecrübe ettiği, fakat dışa vuramadığı dinî duygularını şuur alanına çıkararak onun, yeniden dinî bir arayış ve özlemle dünyaya yönelmesini sağlar. İşte bu yönelişi, dinî şuurun açık bir belirtisi kabul edilir. Bu aşamadan itibaren ergen, geleneksel dinî kabullerini tekrar gözden geçirmek ihtiyacını hisseder. İçine düştüğü kararsızlığın da etkisiyle ergen, olumlu-olumsuz, basit-karmaşık pek çok denemeye girişir. Ancak, bütün bu arayışları neticede onu, yetişkinlik dinine ulaştıracak önemli birer basamak teşkil eder.

2. Aşama: Dinî Kabullerin Sorgulanması ve Şüphe

Ergen, özellikle 13. yaşlarından itibaren etrafında süregelen dinî yaşantıların çeşitliliğini fark etmekte geç kalmaz. Aile ve okul çevresinin yardımlarıyla ortaya çıkan entellektüel ilerleme onda, karşılaştırma, tahlil ve analiz etme, tenkit ve eleştirme gibi zihinsel yeteneklerin gelişmesini sağlar.. Zihinsel alanda ortaya çıkan köklü gelişmeler yanında bağımsızlık ve güçlülük duygularının etkinlik kazanmasıyla o, çocukluk dönemi inançlarına geri dönerek onlara karşı tenkitçi bir tutum geliştirir. Hemen tüm inançlarını eleştiriye tabi tutar. Aslında böyle bir ihtiyaç duyması normal ve sağlıklı bir gelişimin ifadesidir. Zira bu eğiliminin ardında varlığını hissettiren en önemli motiflerden birisi, daha önce dinî coşkunluğu kendisine yaşatan "dinî şuur" un kendisidir. Doğal olarak, inançları üzerinde giriştiği bu "aklama" operasyonu, ergende bir takım tereddütleri de gündeme getirmektedir.

Ergenin dinî inançlarından kuşku duymaya başlaması, bir anda ortaya çıkan basit bir olay değildir. Aksine, bu yeni ve çok farklı eğilim ile birlikte, dinî şüphe ve tereddütlere zemin hazırlayan psikolojik-duygusal gerginlikler, zihinsel karmaşalar, yanlış ve hurafe bilgiler, dinî anlatım dilinde yetersizlikler, kavram kargaşası, dinî konularda rehbersizlik vb. gibi çok yönlü faktörler, olaya yoğun bir şekilde karışır ve zaman zaman dinî sapmalara yol açar. Bunun dışında, dinî öğrenmede eksiklik, yanlış fikir ve olumsuz telkinler; ayrıca aile, arkadaş ve grup çevresi, kısaca bir bütün olarak sosyo-kültürel çevreden kaynaklanan pek çok etkenin katkıları da küçümsenemeyecek boyuttadır. Böyle olmakla birlikte, uygun ölçü ve ortamda bulundukları takdirde -dinî hayat üzerinde olumsuz etkileri ile sıraladığımız- bu faktörlerin, aynı zamanda dine yaklaştırıcı etkilere sahip olduğu da ayrı bir gerçektir.

Her ne sebeple olursa, ergenin, dinî inançlarını soru süzgecinden geçirmeye kalkışması, son derece ıstırap vericidir. Çünkü O, bir bakıma tüm varoluşunu tenkide tabi tutmaktadır. Ancak, bu aklama girişimi, düzenli bir hayat felsefesi oluşturabilme yolunda zorunluluk arz eder. Aslında bu aşamada ortaya çıkan karışıklıklar, daha sonra kesin bir durulmayı getirecek bulanıklığın habercileridir. Olaya bu açıdan yaklaştığımızda, tenkitçi düşünce evresinin değerini takdir etmek, daha da kolaylaşır.

3. Aşama: Dinî Tutumların Belirginlik Kazanması

Bütün tutum ve davranışlarda olduğu gibi dini tutumlar, son ergenlik döneminde psikolojik durulmayla birlikte belirginleşmeye başlar. Çatışmalarla, bunalım ve krizlerle dolu ergenlik dönemi, yerini bu aşamada istikrarlı ve sakin bir döneme bırakır. Durulma, kimi ergenlerde kısa zamanda ve sessizce gerçekleşirken; kimi ergenlerde ise, uzun zamanda ve isyancı tepkilerle gerçekleşir.

Çoğu zaman birbirine girmiş karmaşık değişmelerin hüküm sürdüğü ergenlik döneminde, önceden geliştirilmiş dini tutumlarda olduğu kadar geliştirilen yeni dini tutumlarda da büyük ölçüde kararsızlık, istikrarsızlık ve belirsizlik görülür. Ancak, bu yeni yapılanmada bilinçli ve kasıtlı hareketten çok, dönemin kendine özel psikolojik yapısı etkindir. Diğer taraftan, ortaya çıkan karmaşa bütün tutumları etkileyecek güçte olamayacağı gibi, bireysel farklılıklar dikkate alındığında, herhangi bir tutum üzerinde kayda değer bir etkide de bulunmayabilir. Bu noktada asıl belirleyici olan, metot ve içerik açısından çocukluk döneminde alınan dini eğitimin kalitesidir.

Yetişkinliğe yaklaşırken ergenler özellikle 20'li yaşlarda, bütün diğer tutumlarda olduğu gibi, dinî-ahlâkî tutumların büyük bir bölümünde belirgin bir istikrar kazanırlar ve böylece hayat felsefelerini önemli ölçüde oluşturmuş bir kişilik yapısına ulaşırlar. Bu aşamada, dinî gelişim sürecinde çok önemli ve kritik bir geçişi karakterize eden şüphe olayı ile bu geçişe çoğu zaman eşlik eden suçluluk ve günahkarlık duyguları, büyük ölçüde güçlerini kaybeder. Özellikle yakın ilişkiler kurduğu aile, arkadaş ve grup çevresinin büyük bir rol oynadığı bu gelişim sürecinden sonra ergen, dinî tutumlarını temellendirmek üzere kesin bir yol ayırımına gelir: Genel bir eğilim olarak çözümü önce yakın arkadaş çevresinde arar. Daha sonra duruma göre aile içinden ya da aile dışından sevdiği ve güvendiği şahıslara açılır; üstesinden gelemediği konularla ilgili sorular sorar, tartışmalara girer ve açıklamalar bekler. Bütün bu çabaları neticesinde karşılarına çıkan alternatifler, ergene tercih imkanı sağlar.

Araştırmalar, yaptıkları tercihlere göre ergenlerde üç farklı dinî tutumun ortaya çıktığını göstermektedir: Spanger'in sınıflamasına göre ergenlerin bir bölümü, dine karşı tam anlamıyla kayıtsızlaşır. Bunlar çoğu zaman, din ile ilgili her şeyi tamamen terk ederek, dinin tümüne karşı reddedici bir tutum geliştirirler. Ergenlerin bir bölümü tamamen farklı bir karakterde, kişisel dindarlığı ortaya çıkaracak yeni bir enerji ile çocukluk dönemi inançlarının ötesinde, yeniden şuurlu bir dinî inanç sistemi oluştururlar. Diğer bir kısım ergen ise, tamamen eski geleneksel inançlarına geri dönerek onları olduğu gibi kabul eder, eski kabul ve seçimlerine dayanan az-çok yeniden düzenlenmiş yeni bir dinî tutum geliştirirler. Başka bir araştırmacı olarak Gruber de "ruhsal açılma ve oturganlaşma" kavramıyla tasvir ettiği son ergenlik dönemini, dini tutumların belirginleşmesi açısından Spranger’in sınıflamasına benzer bir sınıflamayla tanımlamaktadır.

Dinî tutumların belirginlik kazanması, bireye göre değişebilen belirli bir gelişim süreci gerektirir. Bu süreçte duygusal ve zihinsel faktörlerin rolü oldukça büyüktür. Çünkü ergen, hayatının en önemli kararlarını almak zorundadır. O, ancak çocukluk ile ergenlik dinî değerleri arasında uyuşma sağladıktan sonra, dinî anlayışını tüm tutumlar üzerinde merkezi bir konuma getirebilir. Diğer taraftan bu devrede, gelişim ritminin bunca çeşitlilik arz eden yapısını eski yapıya çevirmek mümkün değildir. Çünkü ergen, ileriye dönük büyük ölçüde istikrar kazanmış önemli bir değişim yaşamıştır.

Olumlu şartlar altında tutumlarını temellendirmiş olan ergenin, kendine olduğu kadar başkalarına ve başka fikirlere karşı, önceden mevcut tutumlarında önemli değişmeler ortaya çıkar. İçinde bulunduğu yeni gelişim dönemine uygun olarak önceden tahammül edemediği kişiler ve fikirler karşısında daha olgun, daha toleranslı ve daha yapıcı bir kişilik geliştirmiş durumdadır. Yine o, dini kabullerine ve bütün diğer sahip olduklarına, hayata ve geleceğine daha açık ve olumlu bir bakış açısı kazanmıştır.

B- Ahlâk Gelişimi:

Ergenlikten önce tam anlamıyla olgunlaşmış bir ahlâk yapısından söz etmek mümkün değildir. Zira, büyük ölçüde soyut işlemlerle ilgili ahlâkî kabullerin kavranıp benimsenmesi, yeterli ve uygun bir zihinsel gelişime bağlıdır. Buna göre ahlâkî olgunluğa yöneliş, ancak soyut düşüncenin başladığı 12. yaştan itibaren mümkündür. Ergenlikte ahlâk gelişimi, dini gelişim ile paralel bir yapılanmaya sahiptir. Her iki süreç birbirini hem destekler, hem de olgunlaştırır.

1- Ahlâkî Kavramların Gelişimi

Gelişim özelliği açısından tedrici bir yapılanmayı karakterize ettiği için ahlâk gelişimi de birbirini tamamlayan aşamalar halinde ele alınmaktadır: Bu noktada Dewey, Piaget ve Kohlberg, ortaya koydukları ahlâk teorileri ile en fazla dikkat çeken bilim adamları arasında haklı bir üne sahiptirler. Öne sürdükleri fikirlerden hareket ettiğimizde hemen tüm ahlâk araştırmacılarının şu görüş üzerinde birleştikleri söylenebilir: Ahlâk olgunluğuna ulaşabilmek için yorumlama, kavramlar geliştirebilme, genellemelerde bulunabilme gibi bir takım yeteneklerin gelişmesi gerekir ki, bu da ancak 14 ve 15. yaşlardan sonra ortaya çıkar. Bu aşamaya ulaşmış fertlerin ahlâkî kabullerinin ardında, ceza korkusundan çok insan onuruna yaraşır ahlâki davranışa uygunluk ve huzurlu bir hayatın temininde ahlâk prensiplerinin zorunluluğuna dair içten bir inanç yatar

Çocukluk döneminde henüz kişiliği kontrol edebilecek bir olgunluğa ulaşamadığı için vicdanın fonksiyonunu yetişkinler yerine getirir. Ancak, çocukluk döneminden ergenlik dönemine geçiş sürecinde zihinsel ve duygusal alanda ortaya çıkan değişmeler, vicdan gelişimini de hızlandırır. Vicdan gelişimindeki ilerleme,  iç kontrole, kendine sahip olmaya, daha bağımsız fakat daha dikkatli ve sorumlu davranmaya yönlendirir. Çünkü bu aşamada, suçluluk ve günahkarlık duygusu güç kazanır. Bir taraftan bu tür duygularla karşı karşıya gelme endişesi, diğer taraftan ise, ahlâk kurallarına uymanın sağladığı huzur ve avantajlar ergeni, dinî-ahlâkî değerlere daha fazla yaklaştırdığı gibi, doğruya bağlılığını da pekiştirir.

Özellikle adalet duygusunun etkinlik kazanmasıyla ergenlerin büyük çoğunluğu, doğruluğa ve dürüstlüğe büyük bir önem verir. Bu aşamada ergenler, geliştirdikleri hemen tüm ilişkilerinde bu yeni yapılanmayı esas alırlar, çevrelerinde gelişen tüm olayları, uzak-yakın şahısların tüm davranışlarını adalet ölçüleri doğrultusunda yargılarlar. Karşılaştıkları haksızlıklara hemen tepki gösterirler ve çoğu zaman hislerine hakim olamazlar. Özellikle sevilen ya da daha önce ideal olarak benimsenen şahıslarda gördükleri beklenmedik olumsuz tutum ve davranışlar, ergenleri düş kırıklığına uğratır. Bu aşamadaki ergenlerin önemli bir bölümü, bin yandan başkalarını eleştirirken, diğer yandan kendilerini de savundukları ahlâk kuralları doğrultusunda yeniden düzenlemeye çalışırlar.

Dönemin tüm karmaşık yapısına rağmen ahlâkî olgunluğun ortaya çıktığı aşamada ergen, hayatının hiçbir döneminde görülemeyecek ölçüde güzelliğe, iyilik ve doğruluğa, yücelik ve erdemliliğe, adalet ve dürüstlüğe önem verir. Kişiliğinde ortaya çıkan bu yeni yapılanma, dine yönelişinde küçümsenemeyecek katkılarda bulunur. Bununla birlikte ahlâki olgunlaşma ile dini olgunlaşma arasında, ayrılmaz bir bağımlılık yoktur. Başka bir ifade ile ahlâk olgunluğu, din olgunluğunun ne mutlak nedeni ne de mutlak sonucudur. Ancak bu iki olgu, daha önce de ifade ettiğimiz gibi birbirini destekler, zenginleştirir ve olgunlaştırır.

2- Suçluluk ve Günahkârlık Duygusu

Ergenlik dönemi ahlâk gelişiminde etkin karakteristik duygulardan birisi şüphesiz "suçluluk ve günahkârlık" duygusudur. Her ne kadar evrensel bir karakter taşıyorsa da suçluluk duygusu, özellikle ergenlik döneminde yaşanan en yoğun duygular arasında yer alır. Ergen, içerisinde yaşadığı karmaşık durum nedeniyle ister-istemez bu duyguyla yüz yüze gelir, eziklik duyar; üzülür. Derinden hissettiği pişmanlığın etkisiyle kendine karşı öfkelenebilir; çevresine uyumu kaybedebilir.

"Gerçek benlik" ile "İdeal benlik" arasında çıkan çatışmadan kaynaklanan ya da başka bir deyişle, kişinin kendi kabulleri ile toplumun kabul ve değerleri arasındaki uyuşmazlıktan doğan suçluluk duygusu, içerisinde bulunduğu duruma bağlı olarak ergende girişimci gücü körelten; kendi ötesine aşmayı engelleyen ve  huzursuzluğu tırmandıran çeşitli tecrübeler yol açabilir.

Suçluluk duygusu, ahlâki kabullerde bir çatışmanın ya da uyuşmazlığın var olduğuna işaret ederek, doğru davranma konusunda vicdanın uyarısına aracılık eder. Böylece birey vicdanı tarafından mahkum edilmiş olur. Aşırı güç kazandığı durumlarda bu duygu, ergenin kişiliğinde önemli bozukluklara neden olabilir. Ancak, uygun ölçülerde olduğu takdirde bu duygu, bilinçlenmede, yeniden yapılanmada ve doğruya yönelmede güçlü bir motif olarak eşsiz bir hizmet de görebilir. Suçluluk duygusuna bu açıdan yaklaştığımızda, onun sosyo-kültürel hayattaki değerini takdir edebiliriz.

Cinsellik güdüsünün yol açtığı ahlâki problemler, bencillik ve diğergamlık arasındaki çatışmalar, aşırı sorumluluk, aşırı tenkit görme ve aşırı müsamahasızlık gibi hususlar suçluluk duygusuna kaynaklık eden başlıca faktörler arasında zikredilebilir.

Suçluluk duygusu karşısında birey kendini, hem vicdanı, hem de toplum otoritesi tarafından mahkûm edilmiş hisseder. Bu çift mahkemenin huzurunda o, bunalır ve sıkıntı duyar. İçinde bulunduğu ıstırap verici durumdan kurtulmak amacıyla birey ruhunun derinliklerinde suç ve hatasını itiraf ihtiyacı duyar; durumunu telafi edecek olumlu yönelişlerde bulunur. Böylece vicdanından gelen baskıyı hafifletme ya da giderme imkanına kavuşur. İnançlı kimselerde bu baskı, toplumun ahlâkî otoritesinin yerine "ilahi mahkeme"nin varlığına inançtan kaynaklanır. Bu durumda Allah’a yönelme dolaylı olarak mevcuttur. Bu durumda dindar, işlediği suç ya da hatadan ötürü kendini, vicdanını yanında İnandığı Tanrı karşısında da mahkum edilmiş hisseder.

Günahkarlık duygusuyla ifade edilen suçluluğun bu yeni boyutunda birey, dinin emir ve yasaklarına aykırı davranmaktan doğan bir eziklik ve pişmanlık duyar. Günahkarlık duygusu, uzun süreli manevi bir yapılanmanın ürünüdür. Buna göre dini şuurdan önce gerçek anlamda bir günah şuurundan bahsetmek zordur.

Gruber'e göre ergenlik dönemi dini şüphelerin önemli nedenlerinden birisi, dönemin dini gelişiminin bir niteliği olarak ergenin Tanrı karşısında aşk ve kaygı, sevinç ve korku gibi çift yönlü duyguları birlikte yaşamasıdır. Böyle bir atmosferde ergen, Tanrıyı hem ürkütücü hem de kendine çekici gizemli bir varlık olarak algılar.

Bu tür duyguların ergen tarafından derinden hissedilmesi, onda oto kontrolün ve vicdanın ne kadar etkin olduğunun bir göstergesidir. Bu manâda ele alındığında suçluluk ve günahkârlık duygusu, makul ölçüler dahilinde ergenleri doğruya ulaştırmada önemli bir rol oynayabilir. Basit ve sırada bir suçluluk duygusundan farklı olarak günahkarlık duygusunda sadece suçu itiraf ve pişmanlık duygusu yoktur. Bunlara ilave olarak günahkarlık duygusunda, her şeyden önce günahın etkilerini gidermeye ve suçu telafiye yönelik güçlü bir arzu ve çaba söz konusudur. Diğer taraftan, dine yaklaştıran duygular arasında günahkarlık duygusunun yeri büyüktür. Gerçekte bu duyguların etkileri duruma göre olumlu veya olumsuz olmak üzere çift yönlüdür. Etkinin niteliğini, önceki yaşantılar belirleyebileceği gibi, ferdin o anda içinde bulunduğu psikolojik durumun da belirler.

 

AYDIN, Ali Rıza. Birey ve Din. Birinci Basım. İstanbul: İnsan Yayınları. 2004.

AYDIN, Betül. Çocuk ve Ergen Psikolojisi. Birinci Basım. İstanbul: Marmara Üniversitesi Vakfı Yayınları. 1997.

CÜCELOĞLU, Doğan. İnsan ve Davranışı. Sekizinci Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi. 1998

HÖKELEKLİ, Hayati. Din Psikolojisi. Beşinci Basım. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. 2003.

KULAKSIZOĞLU, Adnan. Ergenlik Psikolojisi. Üçüncü Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi. 2000.

YAVUZER, Haluk. Çocuk Psikolojisi. Ondokuzuncu Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi. 2000

 

 

 
Herşeyin bir güzelliği var, herkes göremese de...  
  PSİKOLOJİK DANIŞMAN
AHMET VURAL
 
HAFTALIK PROGRAM  
  Hangimiz bir gün yataktan kalkıp da daha akıllı olduğumuzu görmek istemeyiz ki? Bu dilek her ne kadar ütopik olarak görülse de bir bilim adamının yöntemi, 1 hafta gibi kısa bir sürede, zekayı yüzde 40 oranında artırmanın mümkün olduğunu ortaya koydu. Beynin herhangi bir kas gibi olduğunu ve egzersizlerle güçlenebileceğini öne süren İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nin Biyomedikal Bölümü’nden Prof. Mark Lythgoes’in 1 hafta süren programı BBC’de yayınlandı. Programa katılan 100 kişinin IQ’larında, yüzde 40 oranına varan artış görüldü. Bu artış katılımcıların programa katılmadan önce girdikleri testle, programdan sonra uygulanan test sonuçları karşılaştırılarak elde edildi.

İşte bir haftalık program

Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığını elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kaparatak duş alın.

Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın.

Pazartesi: Akşam yemeğinde yağlı balık yiyin. İşe ya yürüyerek ya bisikletle ya da daha önce kullanmadığınız bir araçla gidin.

Salı: Sözlükten bilmediğiniz sözcükleri öğrenin. Ve bunları günlük konuşmanızda kullanmaya çalışın.

Çarşamba: Yoga, Pilates ya da meditasyon derslerine katılın. Daha önce tanımadığınız bir insanla konuşun.

Perşembe: İşe daha önce kullanmadığınız bir yoldan gidin. Televizyondaki ciddi bilgi programlarını izleyin.

Cuma: Alkol ve kafein tüketmekten kaçının. Alışverişe çıkarken listeyi ezberlemeye çalışın.
 
Bugün 141 ziyaretçi (172 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol